30 Ağustos 2013 Cuma


Rus radyocu sosyal paylaşım sitesinden Türkiye’nin Zafer Bayramı’nı kutladı

Asthova :Tüm Türk arkadaşlarım, zafer bayramı kutlu olsun!
 30 Ağustos Zaferi kutlamalarına yabancılardan tebrik geldi.  Rus radyocu Anastasia Astahova sosyal paylaşım sitesinden Türkiye’nin Zafer Bayramı’nı kutladı
 ASTHOVA TÜRKİYE'NİN ZAFER BAYRAMINI KUTLADI
 Rus radyocu Anastasia Astahova sosyal paylaşım sitesinden Türkiye’nin zafer bayramı’nı kutladı
Anastasia Astahova genç bir medya mensubu, Rusya Devlet Radyosunda çalışıyor. ayrıca bir haber web sayfasının genel yayın yönetmeni. Anastasia Asthova, Türkiye ‘yi çok sevdiğini ve sürekli gidip geldiğini söyleyerek Türkiye’ye ve Türk diline aşina olduğunu  Ayme Ajans bünyesinde çıkan Polatlı postası’nı ve Radyo Kent stüdyosunu  ziyaretinde geçtiğimiz aylarda dile getirmişti. Türkiye’nin her yerine gittiğini belirten Astahova, ülkemiz hakkındaki düşüncelerini şöyle dile getirdi; “Rusya’da ve kuzey ülkelerinde Türkiye sıcak ülke olarak sadece Antalya ve İstanbul’dan ibaret bir ülke olarak biliniyordu. Ülkeniz hakkında hiç kimsenin en ufak bir bilgisi yoktu, sıcaklığından dolayı Mısır’a benzetiliyordu. Böyle gezilerle Türkiye’nin tarihi, gizemli dünyası ve mistik havasını açığa çıkardığından herkes merak edip geliyor” dedi.



 GORDİON VE DUATEPE’Yİ GEZMEYE GELDİLER
Geçtiğimiz aylarda  üç kişilik yabancı grubu, Duatepe'ye çıkarak Türk İstiklal savaşının en önemli mevzilerinden birini yerinde inceledi. Burada, yabancılara rehber tarafından Dua Tepe ve Sakarya savaşıyla ilgili bilgiler anlatıldı. Turistler tarihimizi çok etkileyici bulduklarını söylediler. Turistlerin bazıları özellikle Rus kökenliler, Osmanlı tarihine olan ilgisinden dolayı bu bilgilere aşina olduğunu söyledi. Daha sonra Polatlı girişindeki dur işareti yapan asker heykeli gösterilerek düşmanın buraya kadar geldiği, buradan geri püskürtüldüğü anlatıldı. Sakarya meydanındaki düşmanın burada durdurulup geri püskürtülmesini, Turistler 2. Dünya savaşında Almanların Moskova önlerine kadar gelip buradan geri püskürtülmesine benzetti. Türk Milletinin Tarihine sahip çıkması ve böyle anıtlarla onları anmasını çok güzel bulduklarını söylediler. Bundan sonra imkan buldukça sayısı kaç olursa olsun yabancıları getirip kendi otelinde konaklamalarını sağlayacak ve onlara Polatlı’yı gösterecek. İlçemizin büyük bir turizm potansiyeli olduğunu söyleyen Yağcı, kendisinin bu alanda yatırım yapmak istediğini; fakat Polatlı yönetiminden destek beklediğini belirtti.
POLATLI’NIN TURİZM GELECEĞİ: GORDİON
Yolumuz, onun ardından misafirlerin en çok merak ettikleri Gordion şehir kalıntıları, Kral Midas’ın tümülüsü ve müzedeki eserleri görmek için bu tarafa düştü. Müze alanının, Friglerin mobilya yapımında kullandıkları sedir, kokulu ardıç, şimşir, sarıçam, ceviz ve porsuk fidanlarıyla ağaçlandırıldığını görünce ev sahibi olarak bu yönden gururlandık. Müze’de dönemin çeşitli eşyaları ve mezar kalıntılarını gördük. Ne kadar müze yetkililerinden her hangi yardım veya rehberlik, karşılama göremesek de buradaki gizem hepsinin üzerini örttü. Müze içerisinde var olan bu eksikliklerden ev sahibi olarak bizler rahatsız olsak da gelen turistlerle tarihimizi paylaşmanın ve Anadolu'muzun gizemini anlatmaktaki heyecanımızdan görmezden geldik. Kral Midas’ın tümülüsüne giren Turistler buradaki mezarla karşılaştıktan sonra korku ve merak duygusuyla karışık bir duyguya kapıldılar.
İKBALS  TURİSTLERE GORDİON’U GEZDİRDİ




 Durali Yağcı, dışardan gelen konuklara hem tümülüsler hem de müze hakkında bilgiler verdi. Gordion Müzesi; 1963 yılında, şimdilerde Yassıhöyük olarak tanınan 500 nüfuslu küçük bir köyün yanında kuruldu. Bugün Gordion Müzesi’nde kronolojik bir sergileme sunuluyor, her dönem karakteristik örneklerle temsil ediliyor. Üç vitrinde Eski Tunç Devri eserleri, bunu takiben Kral Midas ile son bulan Erken Frig Dönemine ait eserler yer alıyor. Bu eserler içinde Erken Demir Çağı’na ait el yapımı çanak-çömlekler, Erken Frig Çağına ait demir aletler, tekstil üretim aletleri sergilenmektedir. Yeni sergi salonunda panoramik vitrin içinde M.Ö. 700 yıllarına tarihlenen tahrip katına ait tipik bir yapı sergilenmektedir. Yeni salonun geri kalan kısmında M.Ö. 6- M.S. 4. yüzyıla ait ithal edilmiş Yunan seramiği, Helenistik Çağ ve Roma Dönemine ait malzemeler sergilenmektedir. Son bölümde ziyaretçiler Gordion’da ele geçen mühür ve sikke örneklerini izleme imkanı buldular.
YAĞCI: TURİST REHBERİ GİBİ ÇALIŞIYOR
Yağcı, özellikle mezar yapıları ve içindeki insan iskeletleri en çok yorum yapılan ve ilgi çeken kısım oldu, dedi. Son yıllarda Gordion Müzesi’nin var olan potansiyeli ve Polatlı’nın tanıtımına da sunacağı katkı burada yeni düzenlemeler yapılmasını gündeme getirdi. Şimdilik bu çalışmalar içinde 180 m2’lik yeni depo binası, 150 m2’lik ek teşhir salonu, 30 m2’lik laboratuvar ve 35 m2’lik görüntü ile bilgilendirme salonu, 5000 m2’lik yeni açık hava teşhir alanı yapılanların belli başlıları arasında sayılabilir. Gezimiz sürerken araç içinden yol boyunca tüm coğrafyaya dağılmış höyük tepecikleri ayrı bir ilgiyle karşılandı ve bu tepecikler mısır piramitlerine benzetildi. Yabancılar var olan bu mezar höyüklerinin piramitlerdeki mezar tekniğine benzediğini söyleyerek oradakilerin mimariyle, buradakilerin yığma usulü olduklarını belirtti.
GORDİON’DA TÜMÜLÜSLERİNDE  FRİG İLERİ GELENLERİ VURDULAR
Yağcı bir Turist rehberi edasıyla bu höyükleri şöyle anlattı: “Gordion çevresi geniş bir alan üzerinde M.Ö. 8. asrın son çeyreği ile M.Ö. 6. asrın ortalarına kadar uzanan bir zaman dilimine tarihlenen çeşitli ölçülerdeki tümülüslerle kaplıdır. Tümülüsler Frig soyluları ve ileri gelen kişilerin mezarlarıdır. Bu tümülüslerin içinde 300 m.’lik çapı 55 m.’lik yüksekliği ile Midas Tümülüsü en muhteşem bir görüntüye sahiptir. Midas Tümülüsü’nün kazısı 1957 yılında gerçekleşmiş olup 1960’lı yılların başlarında Türk mühendisliğinin şaheseri beton destek konstrüksiyonunun tamamlanması sonucu halkın ziyaretine açıldı” diye anlattı.
KAYABAŞI MOZAİĞİ GÖZ KAMAŞTIRDI

Müze bahçesindeki mozaikler ayrı bir ilgiyle karşılandı: 1989 yılında Polatlı İlçesi, Kayabaşı Köyü’nde temel kazısı sırasında ortaya çıkartılan M.Ö. III. yüzyıla tarihlenen Roma Dönemi mozaiği, ev sahibi tarafından Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne bildirildikten sonra ve müze tarafından kazısı aynı yıl gerçekleştirildi. Yer darlığı nedeniyle taşınamayan mozaik, 1999 yılında başarılı bir çalışma sonucunda Gordion Müzesi’nin yeni bahçesine taşınıp ve yarı kapalı bir mekan içine monte edildi. 6,60 x 7,70 m. ölçülerindeki mozaiğin merkezinde hayvan motifleri, çevresinde ise geometrik bezemeler yer alıyor.
POLATLI’DA YAZ AYLARINDA OTELLER FUL DOLU, YER BULUNMUYOR
Her mevsim gelebilecek turistlere karşı elverişli ortamın eksik olduğu vurgulanırken yetkililere Polatlı Turizminin önündeki bu engellerin kaldırılması için seslenildi. Turistlerden birisi ise kesinlikle kendi ülkelerinde olmadığını hangi müze olursa olsun, kaç misafir gelirse gelsin hepsine aynı nezaketi ve hoşgörüyü gösterdiklerini ifade etti. Gruptan Karadağlı İrina Solomko, deniz turizminin kendi ülkesinde de var olduğunu ve insanların Türkiye’ye gelmek için farklı özellikler aradıklarını belirterek bunların Polatlı’da var olduğunu; ama uygun tarihi alanlarda konaklama ve yiyecek alanlarının da olmadığını dile getirdi. Gezmeye geldikleri bu yerin çok gizemli ve çekici bir havası olduğunu; fakat ihtiyaçlarını karşılayacak hiçbir yerin olmadığını ‘Kaderine terk edilmiş gibi’ benzetmesini kullanarak dile getirdi.
ASTHOVA, SOLOMKO: TÜRKİYE’NİN TARİHİ, GİZEMLİ VE TARİHİ DÜNYASI ÇOK MİSTİK
 İrina Solomko ülkesinde emlakçılık ve seyahat acenteliği görevlerini yürütüyor. Bu aksaklıkların dışında tarihi mekanları ve savaş anıtlarına hayran kaldığını ilk defa geldiği Türkiye’ye artık sürekli geleceğini söyledi. Anastasia Astahova genç bir medya mensubu, Rusya Devlet radyosunda çalışıyor. Ayrıca bir haber web sayfasının Genel Yayın Yönetmeni. Anastasia Türkiye ‘yi çok sevdiğini ve sürekli gidip geldiğini söyleyerek Türkiye’ye ve Türk diline aşina olduğunu belirtti. Özellikle Osmanlı Balkan Tarihine çok meraklı olduğunu bunun için Tarih bölümü okuduğunu anlattı. Türkiye’nin her yerine gittiğini belirten Astahova, ülkemiz hakkındaki düşüncelerini şöyle dile getirdi; “Rusya’da ve kuzey ülkelerinde Türkiye sıcak ülke olarak sadece Antalya ve İstanbul’dan ibaret bir ülke olarak biliniyordu. Ülkeniz hakkında hiç kimsenin en ufak bir bilgisi yoktu, sıcaklığından dolayı Mısır’a benzetiliyordu.  Böyle gezilerle Türkiye’nin tarihi, gizemli dünyası ve mistik havasını açığa çıkardığından herkes merak edip geliyor” dedi.
ASTHOVA: TÜRKİYE’NİN  DIŞ POLİTİKADA TANITIM POLİTAKASI ÇOK ETKİN
Türkiye’nin dış politikada uyguladığı tanıtım projesinin işe yaradığını, kendi radyoları başta olmak üzere tüm basın organlarında Türkçe yayınlar yapıldığını dile getirdi. Çalıştığı ‘Rusya’nın sesi’ radyosunun 65 dilde yayın yaptığını bunun içinde Türkçe'nin de bulunduğunu belirtti. İlçemizin ve ülkemizin tanıtımına katkı sağlamak için her yayında Türkiye’yle ilgili haberler yapıldığını ve sunulduğunu da ekledi.  


25 Ağustos 2013 Pazar

Önce seçenekleri oku sonra  Midas, Haymana Termal’de yaşa! 
Midas Haymana Termal,  yaşlı hissedenleri  gençleştiriyor!
Polatlılı Midas bu kez de Haymana Termal otele adını vererek müşterilerine sağlıklı ve konforlu  hizmeti sunuyor.
Günümüzde dünyanın ekonomik başka alanlarda globalleşmesinde kentlerin büyümesi, insanların iş dünyasında yoğun bir şekilde çalışması bir takım rahatsızlıkları da beraberinde getiriyor. Farklı alternatifler ve tedavi seçenekleriyle kendilerine şifa bulmaya çalışan ve kentin kargaşa ve yorgunluğunu üzerinden atmaya çalışan insanlar kaplıcalar, termal tesisler, spalar, Türk hamamları gibi alanlara koşturuyor. Ülkemizin bu anlamda  zenginliğini ispatlamış olan komşu ilçe Haymana, yıllardan beri hem Polatlı hem de diğer çevre il ve ilçelerin en  önemli açığını kapatıyor. Her geçen gün termal otel sayısını artıran ve Haymana kalitesiyle adından söz ettirecek yeni bir  otele daha kavuştu: Midas Haymana Termal otel.
HAYMANA DÜNYADA TANINIYOR
 Geçtiğimiz gün Polatlı Postasının  davetleri  üzerine ziyaret  ettiği Haymana Termal Midas oteli, Haymana’dan Polatlı ve diğer il ve ilçelere sağlık ve konforun en iyisini sunmaya başladı. Açılalı yaklaşık bir yıl olan otel de hizmet kalitesi Kültür ve Turizm Bakanlığından alınan 4 yıldız kalitesiyle taçlanmış. Haymana’nın en güzel manzaralı oteli olması ile  farkındalık yaratmış. Dolayısıyla Haymana  Midas Termal Otelde  diğer otellerde olmayan  çok özel  hizmetler sunulmakta olduğunu keşfettik. Bunların en önemlisi de açık yüzme havuzu oldu. Otelde ekibimizi karşılayan  Haymana Midas  Termal  oteli Müdürü Artunç Atilla ile otel hakkında  bilgi aldık.Röportaj sonrasında  Termal oteli gezdiren Atilla verilen en yeni hizmetleri, yetişmiş elemanlarıyla birlikte gazetemize açıkladı.
TECRÜBEMİZ VE  GÜLERYÜZLÜ DENEYİMLİ ÇALIŞANLARIMIZLA  HİZMETİNİZDEYİZ
Otel Müdürü Artunç Atilla ,Haymana ilçesinde yer alan Midas Hotel Haymana Thermal, açık ve kapalı yüzme havuzları, kaplıca banyoları, fitness merkezi ve spa olanakları sunar. Otelin modern odaları doğa manzaralıdır.Midas Hotel'in yumuşak tonlarda zevkli bir şekilde dekore edilmiş olan odaları LCD TV, merkezi ısıtma sistemi ve klima, ücretsiz hızlı internet ve minibar içerir. Odaların hepsi balkonludur.Otelin ana restoranı panoramik terasa sahip olup açık büfe olarak kahvaltı ve akşama yemeği servis eder. Türk ve dünya mutfağından eşsiz lezzetlerin yanı sıra sağlıklı salata seçenekleri sunan alakart restoran da mevcuttur. Vitamin bardan gün boyunca sağlıklı atıştırmalıklar ve taze meyve suları alabilirsiniz.Midas Haymana'nın kaplıca suları birçok hastalığa şifa sağlar. Midas Spa&Wellness, fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümlerinde termal uygulamalar sunar. Burada VIP buhar banyoları, Türk hamamları ve masaj olanakları da mevcuttur. Kadınlar için özel havuz da vardır.Polatlı'nın merkezi otele 40 km uzaklıktadır. Ankara Esenboğa Havalimanı ise 100 km mesafededir bilgisini verdi.
ARTUNÇ:  BU OTELİN YENİ OLMA AVANTAJI VAR
Otel Müdürü Artunç Atilla ile tesisin terasında  sohbet ettik. Atilla, “1965 yılından beri bu sektörde faaliyet gösteriyorum. Fiili olarak çalışma sürem 42 yıl, 19 yıl çeşitli tesislerde memur ve şef olarak çalıştım. Şimdiye kadar deneyimlerimizle çalışıyoruz. Burada bu otelin  yeni olmasının bir avantajı var. Bizim otel işletmeci olarak kendi alanı  üzerine kurulmuş  bir otel olduğu için hiçbir şekilde maliyetten kaçılmayarak, müşteriler için en yüksek derece de memnun edici konforumuz, avantajlarımızı mevcut. Otel odalarımızdaki rahatlık ve konfor, bizi müşterileri seçmesinde  en önemli etken. Ankara merkezde deneyim kazanmış, profesyonel çalışanlarımızla en iyi hizmeti sunmaya çalışıyoruz, dedi.
HAYMANA’DA 4 YILDIZLI OTELLER ARASINDA MİDAS TERMAL BİR NUMARA
Atilla,  Haymana’da 4 yıldızlı termal oteller arasında Midas Termal Otel en iyilerden biri bu oteldir diye rahatlıkla söyleyebilirim. Otelimizin isminden anlayacağınız üzere  Polatlı- Yassıhöyük antik şehrinin  kralının  adını alarak Midas tercih edilmiş. Otellerimiz bulunduğu bölgeye göre isimler alıyor.
AÇILDIĞIGÜNDEN BERİ MÜŞTERİLERİN ÖNERİ VE ŞİKAYETLERİNE AÇIĞIZ
Atilla, otel  25 Aralık 2012 yılında açıldı. Açıldığı günden bu güne sürecimizi şöyle değerlendirmek isterim. Açılalı kısa süre olmasına rağmen müşteri potansiyeli, memnuniyetleri bakımından başarı gösterdiğimize inanıyorum. Müşterilerimiz  buradan ayrıldıktan sonra bizlee tekrar geri dönüşleri ile otelimizden memnun kaldıklarını dile getiriyorlar. Bu bizleri çok mutlu ediyor. Toplamda 60 odası olan işletme 130 ile 140 müşterimizi burada rahatlıkla ağırlama kapasitesine sahip. Otelimizde yaklaşık 40  personel çalışıyor. Haymana’da bu sektörde çalışan deneyimli eleman bulmak kolay değil. Çalışanların bir kısmı Haymana, bir kısmı Haymana dışından çevre il ve ilçelerden gelen personelimizdir. Yaptığımız  hizmet çok önemlidir. Otelimizde her şey tam olsa dahi hizmet iyi olmazsa müşterinin memnuniyeti ve potansiyeli düşer. Biz buna dikkat ediyoruz. Müşterilerimize en iyi hizmeti sunmaya çalışıyoruz. Ki bu otelde misafirlerimizin şifa bulması ve rahatlaması adına memnun ayrılmasını sağlamak bizim en asli görevimizdir.
POLATLI’DAN YETİŞMİŞ ELEMAN BAŞVURULARINA AÇIĞIZ
Atilla, bizim en büyük sıkıntımız turizm alanında yetişmiş eleman bulamamak.Yetişmiş eleman açığımızı kendimiz eğitim vermek kaydıyla alaylı tarzda elemanlar yetiştirerek kapatıyoruz. Ancak kadromuz dolu bile olsa Polatlı’dan olsun, diğer il ve ilçelerden olsun yetişmiş  personeller almak isteriz. Turizm ve Otelcilik meslek yüksek okulunu bitirmiş elemanlar her zaman ihtiyacımızdır. Polatlı’nın bize en yakın komşu ilçe olması nedeniyle de komşumuzun bu gibi taleplerine açığız. Başvurular başladığında bu başvurular arasında Polatlı, Ankara ve diğer Ankara’ya bağlı komşu ilçelerimize öncelik tanırız.  
ÇEVREMİZDEKİ OTELLERDEN FARKIMIZLA DOĞDUK
Atilla,  Haymana’da en büyük ayrıcalıklarımızdan biri Haymana tesisler içerisinde hiçbir tesiste açık yüzme havuzu yok. Müşterilerimizin bir kısmı dinlenmek amaçlı bir kaç gün kalayım da gideyim diyor. Bir kısmı da tedavi amaçlı geliyor. Tedavi amaçlı gelenler de burada birkaç gün kalıyor. 5-10 gün arasında kalan müşterilerimiz var. Türk hamamımızın, Spa merkezimizin olması termal tesislerimiz için en büyük avantaj ve olmazsa olmaz  olanaklarımızdandır. Mekanımızın geniş, ferah olması bir takım müşterilerimiz tarafından tercih edilmemizin en büyük sebeplerinden biridir.
TERMAL SULARIMIZ GÜVENLİ SICAKLIK SEVİYESİNDEDİR
Atilla,  Termal havuzumuzdaki suyun sıcaklığı her gün ölçülüyor. Günde birkaç kez de ölçüm yaptığımız oluyor. Termal suyun sıcaklığı 43 dereceye geliyor. Bazı uzmanlarla yaptığım görüşmelerde Termal havuz sıcaklığının insan vücuduna yakın olması gerektiği söyleniyor. Bu da 37-38-39 derece olmalı. Daha fazla sıcaklığın insanı rahatsız edeceğini, fayda yerine bir takım yanıklar olabileceğinde uzmanlar hem fikir. Müşterilerimiz herhangi bir  tereddüt yaşamadan havuzlarımıza girmeleri mümkündür. Tabii bu termal suyu kullanma zamanı ve şekli var. Biz bunları hem yazılı hem de sözlü olarak müşterilerimize bilgimiz dahilinde iletiyoruz. Termal havuzu kullanma zamanı çok önemli. Havuz için de yapılacak hareketler çok önemli. En fazla 10-15 dakika havuzda  durulması gerektiğini müşterilerimize anlatıyoruz.
HAYMANA İLE POLATLI ARASINDA TOPLU ULAŞIM SORUNUNUN ÇÖZÜLMESİNİ İSTİYORUZ
Atilla,  Haymana’dan Polatlı’ya akşam 17.00’den itibaren servis seferleri bulunmuyor. Bu da buraya gelmek isteyen veya gelip burada konaklayan misafirlerimizi zor duruma sokuyor. Polatlı’dan misafirlerimizi yakınlık ve kalite münasebetiyle buraya çağırıyoruz; ama ulaşım sorunu engel oluşturuyor. Bir 1,5 saatte bir servisin kalkması ve akşam 22.00’ye kadar olması hem Polatlılı misafirlerimiz için kaliteli, rahat bir tatil imkanı hem de Haymana’nın kazanımı anlamına gelir. İlçe  için de hayırlı olacak bir ulaşım imkanını Haymana Belediyemizden bekliyoruz. Bu yolda Polatlı Belediyesinin de katkılarını bekliyoruz. Servis saatlerinin bu şekilde olması böyle önü açık turizm şehri olacak Haymana’da akşam 17.00’de hayat bitiyor anlamına geliyor. Polatlı’dan gelecek bir arkadaş, her gün gelip gidebilir, çünkü yarım saatlik bir yol; ama dönüşü nasıl olacak. Bir yolcunun en fazla 16.30’da işlerini bitirip Polatlı’ya gitmesi lazım. Bu da mümkün değil hem bizim için hem de müşterilerimiz için. Çünkü müşterilerimiz esas tedavi ve hizmetlerimize ancak o zamanlar tam olarak alışabiliyor. Günübirlik gelen bir müşterimizin tam anlamıyla hizmeti alması akşam 21.00’e kadar sürer. Burada çalışanlarımız için TOKİ evlerinden kiraladığımız birkaç dairemiz var. Haymana dışından gelen çalışanlarımız orada konaklıyor.
TEDAVİYE GELEN MÜŞTERİLERİMİZİ DOKTOR KONTROLÜNDE AĞIRLIYORUZ
Atilla, Tedavi amacıyla gelen misafirlerimizden kesinlikle kendi doktorlarından her hangi bir sakıncası olmadığına dair bilgi ve rapor almalarını istiyoruz. Müşteriye  imkanlarımızla hizmetimizi sunmadan önce doktorlarının önerdiği şekilde bir tedavi hizmeti sunuyoruz. Termal suyun faydası var; ama her hastaya her suyun iyi gelmesi mümkün değil. Kaplıca suyunu 10-15 dakika kullandıktan sonra ister hasta ister normal bir kişi kesinlikle en az 30 dakika sırtüstü uzanıp dinlenmesi gerekiyor. Çünkü termal su vücudu yoruyor. Suyun bilinçsizce kullanımı hastalara fayda sağlamasını beklemiyoruz. Bir kişinin tam anlamıyla termal suyun faydasını görmesi kesinlikle 15 seans sonrasında oluyor.
EN AZ 5 GECE KONAKLAYAN MÜŞTERİLERİMİZE SÜRPRİZ HİZMETLERİMİZ VAR
Atilla,  bu otele sürekli gelen ve gelmesi gereken müşterilerimize yönelik bazı ayrıcalıklı indirimlerimiz ve imkanlarımız oluyor. Şöyle ki en az beş gece kalan ve kalmaya gelen müşterilerimize bir kese köpük dediğimiz uygulamayı ücretsiz yapıyoruz. İsteğe bağlı bir masaj ücretsiz veriyoruz. Bunun yanında ödemelerinde kolaylık sağlıyoruz. Müşterilerimiz isterlerse kendileri isterlerse yetişmiş elemanlarımızın yardımıyla hizmetlerini alabilirler. Elemanlarımız bu konuda bilgili onlar yardımcı oluyorlar.
MÜŞTERİLERİMİZ, ZENGİN TÜRK MUTFAĞINI MENGENLİ AŞÇILARIMIZ SAYESİNDE TADIYOR
Atilla,  sağlık turizminin en önemli ayağı olan termal tesisimizde  açık büfe ve  sabah kahvaltısı ile akşam yemeği veriyoruz. Mutfağımız zengin yemek çeşitleriyle müşterilerimize sunuluyor. Aşçılarımız Türkiye’de meşhur Bolu Mengenli yemek ustalarıdır. Özellikle Mengen’den getirdiğimiz aşçılar  Haymana Midas Termal otel mutfağında maharetlerini gösteriyor, dedi.
 MÜŞTERİ: İNTERNETTEN ULAŞTIM  BÖYLE OTELLER TANITILMALI
 Haymana Midas Termal Otelden  ayrılan Makine Mühendisi Mehmet Sevil, Haymana’da daha önce başka otele gelmiştim. Ama internetten Midas Termal otelin methini duyunca tercihen buraya geldim. Çok memnun kaldım. Önce Afyon’a gidiyordum. Sonra rahatsızlığıma  Midas çok daha iyi geldi.  Böyle yerlerin tanıtıma ihtiyacı var. Bir kere hizmet çok kaliteli. Çalışanlar güler yüzlü. En önemli sıkıntı  Haymana’ya ulaşım çok zor.  Buna bir çözüm bulmak gerekiyor,  diyerek düşüncelerini bizimle paylaştı.










23 Ağustos 2013 Cuma


AYME, Sakarya’nın 92. yıldönümünü Kent Tanıtım Merkezi’nde kutladı
Ayme Ajans çalışanları Kent Tanıtım Merkezi’nde tarihi yolculuğa çıktı

İçinde bulunduğumuz Ağustos ayı Polatlı’nın tarihi açısından bir başka önem taşır. Sakarya Meydan Muharebesi’ 23 Ağustos-13 Eylül 1921 yılları arasında Polatlı’da yapılmış olup işgalci güçlere karşı verilen mücadelede Viyana’dan başlayan gerilemeye Duatepe’de dur denilmiştir.
MERVE YILDIRIM:KENT TARİHİNİ TANIMA FIRSATINI YAKALADIM 
Merve Yıldırım, (21 yaşında)Önceki gün Polatlıda doğmuş büyümüş biri olarak belki defalarca önünden geçmiş olduğum ama hiç merak etmediğim Kent Tanıtım Merkezi’ni 23 Ağustos Sakarya Meydan Muharebesi’nin başlangıç tarihine denk düşmesi vesilesiyle gezme fırsatı buldum. B u sayede orada olan tarihi fotoğraf ve bilgilerle yaşadığım kentin tarihi önemini anladım. Sakarya Meydan Muharebesi Türk Ordusu için yokluk ve yoksulluk savaşıdır.
Türk Milleti için bir ölüm kalım savaşı olmuştur. Kent Tanıtım Merkezi’nde gezerken, içinde bu savaşta şehit olan askerleri düşündüm. Bu tarihi günde Polatlı Kent Tanıtım Merkezi’nde tarihi yolculuğa çıkmak benim için çok anlamlı oldu, dedi.
Merve Yıldırım, “Polad” kelimesi Farsca olup,“demir,kuvvetli” anlamına gelir. Osmanlı belgelerinde “Polad”, “Poladlar”, “Poladlı” kelimesi Ulu-Yörük ve Aydın-Beylü kabilelerine mensup Türkmen Yörük cemaatlerine verilen addır. 1530 yılına ait Tapu Tahrir Defteri’nde Ankara Livası dahilinde bulunan Padişah Hasları arasında, Seferihisar (Sivrihisar) kazası hudutları içinde olup da Erkonmadı adlı kişiye “tımar” olarak verilen Aydın-Beğlü kabilelerinin geliri bu şahıstan alınarak Haymana’ya dahil edilir, bilgisini Kent Tanıtım Merkezi’nde edindim. Sakarya Meydan Muharebesini anlatan duvar panoları ve Gordionlu kadınlarla fotoğraf çektirmek çok hoşuma gitti, dedi. 
SAKARYA SAVAŞI POLATLI İÇİN KUTSAL BİR SAVAŞ
Merve Yıldırım, düşman, Türk kuvvetlerini 23-30 Ağustos günleri arasında bütün zorlamalarına rağmen kuşatıp imha edemeyince kuvvetlerinin büyük kısmıyla Türk cephesini merkezden Haymana istikametinde yarmak istemiştir. 6 Eylül’e kadar da bunun için uğraşmış fakat etten bir Türk duvarına çarpmıştır. Bundan sonra bulunduğu hatlarda savunarak kalmaya karar vermiş ancak, 10 Eylül’de başlatılan genel karşı taarruzla buna da mani olunmuştur.Yunan kuvvetleri için yapılacak tek şey kalmıştır. Kaçmak, Onlar da öyle yapmıştır. 13 Eylül’e kadar Sakarya nehrinin doğusunda tek Yunan askeri kalmamıştır. 22 gün geceli gündüzlü süren Sakarya Meydan Muharebesi Türk’ün zaferi ile sonuçlanmıştır, diyerek tarihi okumak çok güzel oldu diye Kent Tanıtım Merkezi hakkındaki duygularını bizimle paylaştı.

BERFİN KİRİNÇ: KENT MÜZESİNDE BİR GÜN GEÇİRDİK 
Berfin Kirinç, (26 yaşında)Polatlı Kent Tanıtım Merkezi’ni şehrimize kazandıranlara teşekkür ediyorum.Kent Tanıtım Merkezini gezene kadar orada eski bir su pompasının olduğunu bilmiyordum. Polatlı’yı tanıtan önemli bir kültür merkezi olduğunu görünce çok duygulandım. Şimdi artık çok rahatlıkla ben de şehrimize dışardan gelen insanlara Polatlı’yı tanımak ve tanıtmak adına burayı öneririm. Bu önemli merkezle buluşmaları son derece önemli. Şahsen ben de burayı daha önce gezmediğim için pişmanlık duyuyorum.Herkese bu müzeye gelip ziyaret etmelerini tavsiye ediyorum.

TÜRK MİLLETİ İÇİN ÖLÜM KALIM SAVAŞI OLMUŞ
Berfin Kirinç, Kent Tanıtım Merkezi’nde Sakarya Meydan Muharebesi Türk Milleti için bir ölüm kalım savaşı olmuştur. Bu muharebe ile Türk ordularının taktik geri çekilme manevrası sona ermiş; stratejik savunma konsepti kabul edilmiştir.Yunanlılar, Kütahya-Eskişehir Muharebelerini kazandıktan sonra, Yunanlıların bu başarılarından bahseden İngiliz Başbakanı Lloyd George: "Milli Türk Kuvvetlerini yenmiş bulunan Yunanistan'ın Sevr Antlaşması esaslarıyla yetinemeyeceği" şeklinde ileri sürdüğü büyük vaatlerle Yunanistan'ı barışa değil taarruza teşvik etmiştir.Yunan Genelkurmayı, Kütahya-Eskişehir Muharebelerinden (10-24 Temmuz 1921) sonra, Sakarya'nın doğusuna çekilen Türk ordusuna son darbeyi indirmek amacıyla hazırlıklarını tamamlayıp harekete geçmiştir. Bu arada Türk ordusu da kesin sonuçlu bir meydan savaşı için tüm birliklerini başarılı bir geri çekilme planıyla Sakarya'nın doğusuna çekerek 100 km. genişliğindeki bir cephe hattında toplamıştır, gibi Sakarya Savaşına dair o kadar çok bilgilendim ki…dedi.
ESRA BAHAR KAPKAÇ: ZAMAN SİLAH KAN ZAMANI DEĞİL İLİM BİLİM ZAMANI….
Esra Bahar KAPKAÇ (Yaş 20) Sakarya Meydan Muharebesi 23 Ağustos 1921-13 Eylül 1921 tarihleri arasında Sakarya Irmağı'nın doğusunda Türk ve Yunan orduları arasında yapılmıştır. Mustafa Kemal'in "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır." biçimindeki emri ile kahraman Türk ordusu 22 gün, 22 gece süren savaşı Yunan ordusunu bozguna uğratarak bitirmiştir ve Sakarya Meydan Muharebesi Türk Milleti için bir ölüm kalım savaşı olmuştur. Ayme Ajans ekibi olarak bu tarihçe kapsamı içerisinde bu günü anmak adına gerçekleştirmiş olduğumuz Kent Tanıtım Merkezi ziyaretinde tarihi yeniden yad ederek tüm Türk vatandaşına aynı tavsiyede bulunuyoruz. Bu tür gezilerin sadece bu özel günlerde değil de her fırsatta bu ziyaretlerin yapılmasını öneriyoruz. Mustafa Kemal Atatürk'ün söylemiş olduğu bu sözüyle (Ben, size taarruz emretmiyorum; ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar geçebilir.) Bu söz hala geçerliliğini korumakta biz ölünceye kadar yerimize bu milleti ayakta tutacak ve geliştirecek bilinçli bireyler olalım… Çünkü Zaman silah kan zamanı değil ilim bilim zamanı….
ASKERLER VURUŞUYOR, ŞEHİT OLUYOR AMA VATAN KURTULMALIYDI!
Esra bahar Kapkaç, daha sonra Sakarya Muharebesi hakkında okulda öğrendiği ve Kent Tanıtım Merkezi’nde tazelediği bilgileri şöyle aktardı: “Yunanlıların bu düşünce ve faaliyetleri karşısında Mustafa Kemal Paşa, 5 Ağustos 1921'de TBMM Hükümeti tarafından kabul edilen 144 sayılı kanunla ve geniş yetkilerle üç ay süre ile Türk ordusunun sorumluluğunu üstüne alarak Başkomutanlık görevine getirilmiştir. Mustafa Kemal Paşa, bu yetkilere dayanarak 7-8 Ağustos 1921’de "Tekalif-i Milliye Emirleri"ni yayınlayarak orduyu personel, silah ve araç - gereç bakımından güçlendirmeye çalışmıştır.Harekât yapılan bölgenin arazi yapısı; Kuzey Anadolu kenar dağları; batıda İç Anadolu batı eşiği; güneyde Batı ve Orta Toroslar, doğuda Kızılırmakla çevrelenmiştir. Harekât bölgesinde Sakarya Nehrinin kolları ile, Ankara Çayı ve Ilıcaözü deresinin açmış olduğu vadi ve çöküntüler, yapılacak harekâtın cinsini belirlemede önemli rol oynamıştır” dedi.





16 Ağustos 2013 Cuma

Safranlı lokumu gibi adına yakışan şehir…
Ağaçlardan örülü Safranbolu yolunda  güneş kayboluyor adeta

Amasra’dan sonra  uğradığımız Safranbolu yolunda  güneş kayboluyor ve ağaçlardan örülü  kamelyada gibi tırmanıyorsunuz rakımı  oldukça yüksek dağı. Yerli turizmin de gözdesi olan Safranbolu  UNESCO’nun miras listesinde.  Uzakdoğulular   buranın tarihi ve kültürel yapısını çok sevdiğini öğrendik ki  dükkanlarda Japonca yazılar ilk dikkatimiz çekenlerden.
 EY BE SAFRANBOLU…
 Ey  be Safranbolu,  Osmanlı  klasik mimarisinin en güzel örneklerinin diyarı. Bize hoş geldin derken  o güzelim eski ve yeni  restore edilmiş evlerine  hayran bıraktın bizi. Şöyle bir baştan başa   süzdüm hanları, hamamları çarşıyı sokakları…Sokağın  başı  ve karşılıklı  duruşları farklı dünya  ve sokağın perspektifinde uzanıyor gökyüzü bir rüya… Safranbolu’yu çok iyi tanıyan anneannesi orada yaşayan Salih Arslan, Safranbolu’da geçen çocukluğunu anlatırken bizleri de   25-30 yıl öncesine götürdü. Safranbolu gezimiz Hıdırlık Tepesi’nden Safranbolu’ya  şöyle bir tepeden bakmakla başladı. Kartpostallara taş çıkartan şehir çok kalabalıktı.Göz alabildiğine evlerin sıralandığı  Safranbolu-Hıdırlık tepesinde  Ankara’lı  Ahmet Kıratoğlu ile Karabüklü Merve Yıldırım  gelin-damat kıyafetleri içinde  Safranbolu manzarasında mutluluk fotoğrafını çektirmek için gelen çiftlerden sadece bir tanesiydi.
 
 SAFRANBOLU’DA KAYBOLMAK
  Dar sokaklardan görülen ulvi minarelerin ardına dizilen evlerin şehri Safranbolu. Amasra’dan geçerseniz ağaçlardan ağ gibi örülmüş serin ve ferah bir yolun keyfini  yaşarsınız. Safranbolu Karabük ilinin en büyük ve gelişmiş ilçesidir. Konumu Ankara'nın 220 km kuzeyinde ve Karadeniz'in 90 km güneyindedir. Karabük ilçe merkezinin de 8 km  kuzeyinde bulunmaktadır. Safranbolu şehir merkezi ile Karabük il merkezi bitişiktir. Biz Safranbolu seyahatimizi  Safranbolu’yu çok iyi tanıyan anneannesi orada yaşayan Salih Arslan’ın mihmandarlığında  gerçekleştirdik. Öncelikle  Hıdırlık Tepesine çıktık Safranbolu’ya  şöyle bir tepeden baktık. Kartpostallara taş çıkartan şehir çok kalabalıktı.Göz alabildiğine evlerin sıralandığı  Safranbolu-Hıdırlık tepesinde  Ankara’lı  Ahmet Kıratoğlu ile Karabüklü Merve Yıldırım  gelin-damat kıyafetleri içinde  Safranbolu manzarasında mutluluk fotoğrafını çektirmek için gelen çiftlerden sadece bir tanesiydi.

SAFRANBOLU ADINI SAFRAN’DAN ALIR
Safranbolu’nun adını duyuran ve UNESCU  miras listesine yazdıran karakteristik  ev örneklerine, Beypazarı, Göynük, Taraklı, Odunpazarı gibi Türkiye'nin birçok yerinde rastlanan Klasik Osmanlı kent mimarisini yansıtan tarihî Safranbolu evleri ile ünlü olan şehir, bu özelliği sayesinde 17 Aralık 1994 tarihinden beri Türkiye'de Dünya Miras Listesi'nde yer alan 9 kültürel varlıktan biridir ve turistik ilgi çekmektedir. Safranbolu ismini, bölgede yetişen ve nadir bir bitki olan safrandan alır. Safranbolu coğrafi konumu nedeniyle tarih boyunca idari ve ticari bir merkez olmuştur. 2010 adrese dayalı nüfus sayımına göre nüfusu 49.014'dir.
Tarihte Paflagonya olarak adlandırılan bölgede bulunur ve birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Türkler tarafından kesin olarak alınışı 1196 yılındadır. Osmanlı zamanında 17. yüzyılda İstanbul-Sinop yolu üzerinde olması nedeniyle tarihteki en önemli dönemini yaşamıştır.2002'de kurulan Zonguldak Karaelmas Üniversitesi'ne bağlı Fethi Toker Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Safranbolu Meslek Yüksek Okulu ve Safranbolu Turizm Fakültesi bulunmaktadır. Şu anda ise bu fakülteler Karabük Üniversitesi'ne bağlıdır.
HIDIRLIK TEPESİNDEN  ANKARALI DAMATA RASTLADIK
Safranbolu seyahatlerinde gezmeye  genellikle Hıdırlık Tepesi’nden başlanıyor. Biz de  öyle yapmayı tercih ettik. Safranbolu’ya tepeden baktık. Çok muhteşem görünüyordu. Hıdırlık Tepesi’nde Osmanlı evlerinin fon olduğu  fotoğraflar ardı ardına flaşların patlamasıyla anıtlaşıyordu adeta. Ve orada mutlu günlerini  sonsuza kadar yaşatmak isteyen Ankaralı Ahmet Kıratoğlu ile   Karabüklü Merve Yıldırım’ı düğün fotoğrafları için poz verirken rastladık. Onların mutluluğuna ortak olmak istediğimizi söyleyerek deklanşörümüze bastık. Biz  Safranbolu’yu çok seviyoruz diyen çift, Ankara’ya doğru yol alırken o güzelim doğa içinde çekilen  gelin-damat fotoğrafı anı olmuştu bile  elbette  bir de gazetemize haber…

SAFRANBOLU’NUN SUSAMSIZ SİMİTİ
Gitmeden önce duymuştuk methini susamsız simidin. Vardık ustanın elini öptük. Sorduk sual ettik susamsız simidi.
KOÇU: BİZLER İLK KUŞAĞIN YAVERLERİYİZ
Susamsız simidin  ustası Erol Koçu, biz 150 yıllık ve 4. kuşak  susamsız simitçiyiz. Bu simide kazan simidi de denir. Oğlum Mehmet Koçu eşim  büyük patron Selma ile birlikte Safranbolu’ya özel susamsız simidi çıkarıyoruz” dedi.  Erol ustanın oğlu Mehmet Koçu,
  Biz 4. kuşak simitçiler  ilk kuşağın yaverleriyiz. Büyük patron Selma Koçu annemiz. Onsuz bu dükkan olmaz,  diyerek uzattı halk arasında kel simit olarak da biline susamsız simidi elimize.  Susam sevmeyenlere çok tavsiye edilir.

POLATLILI  BANVİTLER DE SAFRANBOLUDAYDI
 Barış Gökçe, eşi Fatma Gökçe ve kızı Emel Nur ile Safranbolu’da karşılaştık. Barış Gökçe bizi görür görmez, siz Sevgi Yılmaz değil misimiz diyerek yanımıza geldi böylece Polatlı yerel basını ta Safranbolu’da tanıdık simaya rastlamanın keyfini çıkardı.

MEHMET DEĞERLİ 47 YILDIR SAFRAN TOHUMU SATIYOR

 Mehmet Değerli’nin dükkanının önünde Japonca yazılar görünce ilgimizi çekti. Merak ettik   Mehmet Değerli’yle sohbet etmeye başladık. Değerli, 47 yıldır safran tohumu sattığını söyleyerek  Safranbolu’da deniz tatili yerine tarihi ve kültür turizmine tercih eden  Japonlar eylülde gelir. Tayvan, Malezya, Hongkong ve Çinliler Temmuz ve Ağustosta  gelir. Japonlar çok geldiği için açıklamalar da Japonca, dedi. Mehmet Değerli daha sonra sohbete şöyle devam etti. Eğer lokum tutarsak Japonlar  ve Çinliler bir tane alır Koreliler bir avuç alabilir diyerek  kültürler arasındaki farkı da anlattı.Eğer bu röportajı yayınlarsanız Mehmet Değerli, Safranbolu, diye adresi yazın yeter, dedi.
SAFRANBOLU  YÖRESEL YEMEKLERİNİ ATA KAPUCU’DAN DİNLEDİK
   Safranbolu esnafları ulusal gazetelere boy boy röportaj ermişler çok medyatikler ama ilk kez yerel basına kendilerini anlatmak da hoşlarına gitti. Ata Kapucu yarım asırlık  restoranı önünde Safranbolu’nun yöresel yemeklerini sıraladı:
 SAFRANBOLU YÖRESEL YEMEKLERİ
 Peruhi,
 Etli  yaprak dolması,
 Tereyağlı uzun fasulye,
 Cevizli  kesli yayın,
 Ve kirensuyu şerbeti.
  SAFRANLI  LOKUMU ÇAKIRLAR   DAMAKLARA SUNMUŞ
   Yarım asırlık safranlı lokumu lezzet duraklarına   tecrübesiyle sunan Mehmet  Çakır ve Metin Çakır  ilk olarak safranı lokumda biz kullandık dediler. Çakırlar Aynı zamanda  Safranbolu  turizmine katkı olarak  eski Safranbolu evlerini müzeye dönüştürerek yerli yabancı müşterisinin hizmetine açmış.
  LOKUM CAFE’DE ISPANAKLI GÖZLEME YENİR VALLAHİ!
 Safranbolu’nun yerlisi olan Ayten Hanım, el marifetini üretime dönüştürerek  7 yıldır gözlemecilik yapıyor. Yanında çalışan Furkan Demiroğlu ise müşteriye hizmet ediyor. Ayten hanım, çok güler yüzlü. Onun yeri de Safranbolu evi. Ayten Hanım evine alışkın biz ise evleri tek tek inceledik. Tuvalet kapısındaki çıtlağa( eski kilit) kadar.











15 Ağustos 2013 Perşembe

Polatlı'da çocuk oyunları

Türk Strateji Oyunu Mangalayı  Cüneyt Kaya anlatıyor
   Polatlı Sosyal İşler ve Kültür Müdürlüğü ile işbirliği yapmak üzere Ankara’dan Polatlı’ya gelen araştırma ekibi UNESCO’nun Ankara ve çevresinde eski çocuk oyunlarını Somut Olmayan Kültürel Miras İnceleme Projesi  kapsamında bir çalışma gerçekleştirdi. Bu araştırmaya Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü Araştırma Görevlisi Petek Ersoy İnci, Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Araştırma Eğitim Şubesi Müdürü Semra Türker ve Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Folklor Araştırmacısı Özlem Konukçu katılmıştı. Polatlı Kent Tanıtım Merkezi’nde Türk strateji oyunu olan Mangalayı Kabak Köyü’nden Cüneyt Kaya ve yöresel çocuk oyunlarımızı Haymana-Sarıdeğirmen Köyü’nde kayınvalide Fatma ve Çanakçı Köyü’nden gelini Nurhan Gencer anlattı. 

  MANGALA UNESCO’YA KABUL EDİLMESİ İÇİN DOSYA SUNACAKLAR
Araştırma ekibi Polatlı’da oyun oynama gelenekleri, çocuk oyunları ve oyuncakları hakkında derleme yaptılar. Yapılan araştırmalar sonunda çaputtan bebek, aşık oynama, çelik çomak, körebe,saklambaç gibi oyun oynandığı  belirlendi.Ayrıca Mangala  oyunu (Türk Strateji Oyunu) hakkında bilgi alındı. Bu oyunu Ankara’da Somut Olmayan Kültürel Mirası olarak UNESCO’ya kabul ettirmek için bir dosya hazırlamak için Polatlı ve çevresinde araştırma gerçekleştirdiler. Ankara’dan gelen Araştırma ekibi Polatlı Sosyal İşler ve Kültür Müdürlüğü’nde Alev Dinçer’in öğretici olarak görev yaptığı  ve iki yıldır devam eden Mangala  kursunu duyunca çok  şaşırdılar.
 KENT TANITIM MERKEZİ’NDE ARAŞTIRMA GÖREVLİLERİ  KAYA’DAN MANGALA HAKKINDA BİLGİ ALDILAR
UNESCO’nun Ankara ve çevresinde eski  çocuk oyunlarını Somut Olmayan Kültürel Miras İnceleme Projesi kapsamında bir çalışma gerçekleştirmek üzere Polatlı’ya gelen  Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü Araştırma Görevlisi Petek Ersoy İnci, Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Araştırma Eğitim Şubesi Müdürü Semra Türker ve Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Folklor Araştırmacısı Özlem Konukçu’ya  Kültür Müdürlüğü’nden Aile ve İrşad Bölümü ve Kişisel Gelişim Uzmanı Recep Altındaş, çocuk oyunlarını anlatacak olan  vatandaşlarla  buluşturma organizasyonunu gerçekleştirdi. Polatlı Kent Tanıtım Merkezi’nin mekan olarak seçildiği araştırmada Polatlı ve civarında yaşayan pek çok vatandaş, çocukluk dönemlerinde oynadıkları oyunları anlattılar.
MANGALA KURSU OLDUĞUNU  ÖĞRENDİLER
Vatandaşlar, çocuk oyunlarında kız ve erkek çocuk oyunları olmak üzere iki kategoride anlatıldı. Çocukluğu köyde geçmiş vatandaşlar eski çocukluk günlerine dönerek  heyecanla  çelik çomak, atkıç, çaputtan bebek, aşık oynama, çelik çomak, körebe, saklambaç gibi oyun oynandığı  belirlendi. Ayrıca Mangala  oyunu (Türk Strateji Oyunu) hakkında bilgi alındı. Araştırma ekibinden  Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü Araştırma Görevlisi Petek Ersoy, Mangala’yı Ankara’da Somut Olmayan Kültürel Mirası olarak UNESCO’ya kabul ettirmek için bir dosya hazırladıklarını, ifade etti.
  UNUTULAN ÇOCUK OYUNLARI GÜN YÜZÜNE ÇIKTI
  Eski çocuk oyunlarını anlatan vatandaşları sohbet ilerledikçe günümüzde artık unutulmaya yüz tutmuş pek çok çocuk oyununu araştırma ekibine anlatırken çok heyecanlandılar. Tekerlemeler söylediler, seksekler çizdiler. Sanki o günleri tekrara yaşar gibi  canlandırma ile geleneksel çocuk oyunlarının kayıt altına alınması için  ellerinden gelen yardımı esirgemediler. Araştırma ekibi araştırmaya katılan vatandaşlara katkılarından dolayı teşekkür ettiler. Ayrıca öğlen yemeği sonrasında Mangala Öğretmeni Alev Dinçer’le  birlikte  mangala oynamaktan çok memnun kaldıklarını ifade ettiler. Günün sonunda Polatlı’nı  tek Ahşap Ustası Mehmet Ali İşsever’i  ziyaret eden ekip en kısa zamanda Polatlı’ya tekrar  gelerek Kültür Müdürlüğü ile  ortak organizasyonlar gerçekleştirecekleri bilgisini verdiler.
 CÜNEYT KAYA  MANGALA OYUNUNU ANLATIYOR
Cüneyt Kaya, 1987 Kabak Köyü doğumlu.
Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü Araştırma Görevlisi Petek Ersoy İnci : Siz küçükken köyde mangala oynuyor muydunuz?
Cüneyt Kaya anlatıyor: Teyzenin anlattığı oyunları bizde oynardık.9 taş gibi.Biz  yerde  kuyular açıyorduk.
Ersoy: Siz kimden öğrendiniz bu oyunu ?
Büyükler  yanımızda da oynarken biz de doğal olarak  öğreniyorduk.. Büyükler dediğim  amcam, ağabeyler,  arkadaşlar..  Tarifle öğrenilemez. Bu oyunu 10-12 yaşlarında öğrendim.Sürekli oynamazdım ama  3 ay yaz  tatilinde köye giderdim orada oynardık.
Ersoy:  Bolu’da  mangala oynanıyor muydu?
Bolu da arkadaşlar  pek  bilmezler .
Ersoy: Peki topaç çeviriyor muydunuz?
 Bizde yoktu ama biliyorduk.
Kimde vardı peki nereden öğrendin?
İşte başka köylerde olurdu.
Mesela hangi köylerde vardı
Onu bilemiyorum.
Çelik çomak peki oynadınız mı?
Çelik çomak derken hangisi mesela?
Ersoy: Küçük bir sopayı  böyle büyük bir sopayla beraber atıp fırlatıyorsun
Cüneyt Kaya: Evet evet tabi tabi ki  oynadım .Kendi köyümde oynadım.Hatta biz onu vurduktan sonra  onun bacağını toprağa  gömerdik.
CÜNEYT KAYA  ÇOCUKLUĞUNDA  MANGALAYI OYNAMIŞ
Kaya:  Beş  tane arkadaş olduğumuzu düşünün  gruplara ayrılıyorduk. Şimdi ikişer gruplar yapıyorsun arkadaşın yoksa da tek  oluyorsun.Ya biz ya  onlar soru sorardık  kendi aramızda ya da başka bir şeyler  söylerdik.O kişi sayısına bağlıydı.Çünkü o alanı kazman lazım .İlk önce kazılan gidiyordu tabi.Çok zevkli  bir  oyundu .Genelde bu sopalarla oynanır.Sopalar söğüt ağacıyla yapılıyordu.O sapan bile söğüt ağacından yapılırdı .Çünkü hemen kırılmazdı.
Ersoy: Yani ceza olarak siz zaten oyuncuyu çukura gömüyordunuz?
Evet hatta bazen yanımızda kürek bile götürürdük. Ya oyuncuyu komple gömdüğümü bilirim.
Ersoy: Ama hiçbiri de derlenmedi ki biz bü güne kadar gittiğimiz hiçbir yerde bu derece gömmeyi açık ve net anlatmadılar.Ceza veriyor musun diye hepsine sordum  hiç biri ceza almıyorduk diyordu.
Kaya,  oyunun tadı o cezadaydı. Sadece kafası dışarıda  kalıyordu.
Bazı yörelerde gömme çelik denilir bu oyuna.Peki Bolu’yla ne alakan vardı?
Kaya, babam  ben küçükken orada iş bulmuş dolayısıyla  Bolu’da büyüdüm. Bu oyun genelde oralarda yaygındı. Bizde tabi kürekleri alır yada kazmaları çekiçleri alır  ne kadar kazabilirsen o kişiye yetişene kadar kazardık.Bittiği yerde o arkadaştan sonra öbürü de  koşuyor kim yetişirse. Eğer  bizim arkadaş yetişirse daha ileri atlıyorsun daha ileri gidiyor. Öteki  arkada tabi o kazıyor.Kazı aleti ne kadar iyiyse o kadar kazandırıyordu ve küfürler havada uçuşuyordu .
Peki misket oynadın mı?
Misket, gazoz kapağı , sigara kağıtlarını buluyorduk şöyle paso gibi yapıyorduk. Bir nevi kumar gibi bir şeydi .Bunu çok oynamazdık ama gazoz kapağı  oynardık  misketi de .Epey bir  gazoz kapağımız olurdu.
Gazoz kapaklarını nasıl oynuyordunuz ?
Gazoz kapakları kalitesine göre değişirdi. Mesela bir efes bilsen bizde geçmezdi  ama  pepsi ve coca cola kapakları çok değerliydi para gibi. Cebimde 50 tane coca cola varsa bir tane dikiyorum öteki pepsiden iki tane açıyordu zevkli bir şeydi. Ama o en zevklisi o kazmaca oyunuydu. Artık  gazoz kapaklarımız yok ceplerimizde.
 FATMA BABAANNENİN ÇOCUKLUĞA DÖNÜŞÜ
SEKSEK, SAKLAMBAÇ, TOPAÇ  OYUNU
  Fatma Gencer  70 yaşına merdiven dayamış. Haymana Sarıdeğir men Köyü’nden.  Oğlu Muzaffer Gencer’in yanında kalıyor. Kent Tanıtım Merkezi’ne gelerek araştırma görevlilerine çocukluğunda oynadığı çocuk oyunlarını anlattı. Çizgi oyunu  ve  Sekseği Fatma Gencer anlatıyor: “Seksek oyunun da  bir taş oluyor taşı sektirerek oynanıyor. Seksekte  taş  yere ayakucuyla sürttürerek   götürülür. Taşı ilk önce  çizgiyi bozmayacak  ve çizginin içine girecek gibi atıyoruz.Sonra taşı çizginin üstüne gelmeyecek şekilde sekerek sonuna kadar götürmeye çalışıyoruz. Çabuttan bebek oynardık. Tahtadan  kabarası olan topaç  ucunda ipi böylee sararsın sonra atarsın geri çekersin. Kız arkadaşlarımızla  saklambaç oynardık. Kızlardan  biri ebe oluyur gözünü yumuyor ve  duvara yaslanıyor  başlıyor sayı saymaya. Diğer oyuncular  o arada saklanıyor.Ebe daha sonra gözünü açıyor başlıyor aramaya kızları. Şu şurada bu  burada diyor. Kız Ayşe sen  ordasın çık ortaya, yok ben degildim Fatma’ydı diyor gözümü açıyorum, birini kaçarken  görüyorum. Oyun böyle sürüyor sonra bir başka ebe o duvara gözünü yumarak sayıları başlar saymaya  oyun böyle sürer gider.”
BEŞTAŞ VE  YÜZÜK  OYUNU
 Fatma Gencer, çocukken  Sarıdeğirmen Köyünde  beş taş da oynuyorduk. O zaman  önce sokaktan  beş taş toplardık. Taşları bulur  tek tek elimizle atar sonra avucumuzda tutar köprü yaptığımız baş parmak ve işaret parmağının altından geçirirdik. Bir de  çabutun altına taşları saklayarak oynadığımız bir oyun vardı. Yine yüzük oyunu oynardık. Mendillerin arasına yüzüğü saklar  koyardık .Bu arada tekerleme söylerdik ama şimdi unuttuk.
 OOO PİTİ PİTİ KAREMELA SEPETİ…
MENDİL KAPMACA
Fatma Gencer,  mendil kapmacada  mendili biri tutardı herkes otururdu mendil tutan arkadan dönerdi  benim arkama senin arkana koyar giderdi arkasından koşardık
 YAĞ SATARIM BAL SATARIM  USTAM ÖLMÜŞ BEN SATARIM
O zamanlar  gözlüklerimde gözümde yok . Bana hadi bul koyduğunu derlerdi. Döne döne kalkar arardık.  Gözün yumuk olduğundan emin olmak isterlerdi. Gözün yumuk sen görüyor musun, diye sorarlardı. Her tarafı dolana dolana buluyorduk. Mendili bulmak için herkesin arkasını kontrol ediyorduk.
KÖREBE
Körebe oyununda  ise  3 kişi duruyor ortada biri  mendil tutuyor iki ayrı takım birisi koşuyor mendili alıyor öteki onun elinden kapmaya çalışır.

ERKEK ÇOCUKLAR  AŞIK , MİSKET, ÇELİKÇOMAK, SİNSİN, CİRİT OYNARDI
Fatma Gencer, erkekler aşık oynuyorlardı. Aşığı tutarlardı böyle aynı dediğimiz gibi  aşığını atardı bir oyuncu çizgiye gelmezse eğer çizginin içinde kalırsa o aşık kaybetti  sayılırdı. Oğlanlar misket de oynarlardı. Her oyuncunun   elinde uzun sopa oluyor  birde küçük sopa. Oküçük sopayı böyle büyükle havaya kaldırıp fırlatıp atıyorlar .  Sinsin de  ateş yakarlar sonra üstünden  atarlar. Sinsin oyunun da  ortada ateş kalıyor ondan sonra  etrafında  bulunanların  tutulmamaları gerekir.  Eğer yakalanırsa  arkadaki sopa geliyor  bacaklarına  vurur. O ateşten atlamaları gerekir. Atlayamadıkları zaman öteki geçiyordu o ateşten atlamaya . Erkekler ata binerlerdi sinsin oynarlardı.  Cirit  DE  ise Ellerinde iyi değnek biri o yanda biri bu yanda aradaki mesafe geniş  o at gidiyor ama nasıl gidiyor  değnek değer mi değmez mi  oyuncunun ustalığınıa bağlıydı.
 ÇANAKÇILI NURHAN GENCER ÇOCUKLUĞUNDA OYNADIĞI OYUNLARI ANLATIYOR
DOKUZTAŞ OYUNU
Nurhan Gencer, Çanakçı Köyü  1950  doğumluyum. Sarıdeğirmen Köyü’ne gelin  gittim. Biz çocukken
9 taş oynardık 9 tane taşı üst üstü koyardık sonra  biR tane  plastik  top olurdu belli bir mesafeden bu taşları vurup yıkmaya çalışırdık.Yıkamazsan bu oyundan çekiliyorduk.Yıktıktan sonra kaçıyorduk bizi  vurmaya çalışıyorlardı.O top  bize değmeden  o dokuz tane taşı geri üst üste dizmeye çalışıyorduk.Sonra yani oyunu bitirirdik.Ama dizemezsek oyunu kaybederdik.Ondan sonra saklambacı geceleri oynuyorduk  geceleri daha zevkli oluyordu.
BEŞ TAŞ OYUNUNDA HEP  KAZANIRDIM
Nurhan Gencer, beş  taşı çok güzel oynardım hep ben kazanırdım. Beş taşı olduğu  gibi alırdım. Çocuklarıma beş taş oynamayı  da öğretmedim. Onlar yedi  yaşında Polatlı’ya geldik. Bizim zamanımız da erkekler çok küçükse bizimle  beraber oynuyorlardı büyükse yanımıza gelmezlerdi.
ERKEKLER TEKER VE  ÇEMBER ÇEVİRİRLERDİ
Erkek çocuklar çelik çomak,aşık, oyununu yanında bir de  bisiklet tekeri gibi bir teker  çember çeviriyorlardı.Çemberi babamlar yapıyordu bizde onların yanında duruyorduk.Tel arabayı da  babam yapardı rahmetlik.Topaç da  topaç çevirirlerdi.Tahta gibi kabaralar  ile  avuçlarının içinde bırakıp çeviriyorlardı. Topacı boyamazlardı normal kahverengi olurdu. Herkes topacını kendi  yapmazdı şehirden satın alınırdı. Çocuk oyuncakları satan bir yer var mıydı bilmiyorum.
KIŞ OYUNU KIZAK KAYMAK
Nurhan Gencer,  kızak  kaymayı  kızlarda  erkeklerde oynardık. Kışın kar yağınca  çok yüksek bir  tepe yerimiz vardı. Çok kar yağardı eskiden. Babamlar evden  dışarı  yol açarlardı. Kızak deyince tahta kızağı olmayan  eskiden muşambaların içini sapla dıldurur onun üstüne otururduk kayardık birde tahtadan  kızak kenarları  biraz kalın  ve yüksek  çakılırdı.
ÇANAKÇI KÖYÜ’NDE GONGALA OYUNU
Nurhan Gencer anlatıyor: “ Kırda bayırda arkadaşlarla dolaşırdık. Merada böceklerin  fazla olduğu alanda böyle delikler olurdu. O deliklerden oraya  bir tane gongala denilen arı ya benzer yeşil başlı  böceğe  ip bağlardık karnından.  Kızılbaş derlerdi ona kırmızı başlı bir böcek. Böceği deliğe gönderirdik. Deliğin etrafına yumruklarımızı sıkar vurarak tekerleme söylerdik.
‘Gon gon gongala/  al eşini getir buraya/ yoksa evini başına yıkarım/ gon gon gongala’  oradan  iri başlı bir tane  örümcek gibi bir böceği alıp geliyordu Kızılbaş böceği. Çocuklarımın birisi 84 birisi 85 doğumlu .60’lı yılarda da misket  çok modaydı.
ATKIÇ ( SAPAN) ŞAMBEL LASTİKLERİNDEN YAPARDIK
 Biz çocukken erkek çocuklar  atkıçla kuş avlardı. Atkıcı şambel lastiklerinı ince ince  biçimde keserdik yapardık. Onun tahtasını  da  yaparlar  kesilen lastiği o agacın orta kısmına takarlar sonra içine taş koyup fırlatırlardı. 30 taş oyunu da  oynanırdı.
KENT TANITIM MERKEZİ’NDE ÇOCUK OYUNLARI  KAYIT ALTINA ALINDI
SAKARYA, GÖKDEMİR, YILMAZ VE İRFANOĞLU ÇOCUKLUK GÜNLERİNE DÖNDÜLER
 Polatlı’da çocuk oyunlarını anlatmaya devam ediyoruz. Polatlı Sosyal İşler ve Kültür Müdürlüğü ile işbirliği yaparak  Ankara’dan Polatlı’ya gelen araştırma ekibi UNESCO’nun Ankara ve çevresinde eski çocuk oyunlarını Somut Olmayan Kültürel Miras İnceleme Projesi  kapsamında bir çalışma gerçekleştirdi. Bu araştırmaya Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü Araştırma Görevlisi Petek Ersoy İnci, Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Araştırma Eğitim Şubesi Müdürü Semra Türker ve Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Folklor Araştırmacısı Özlem Konukçu bu kez de Halen Polatlı’ da yaşayan Ankara- Çankaya –Gölbaşı- Koparan Köyü’nden Oymakçılar eşrafından  Ahmet İrfanoğlu  ve 1963 doğumlu Yusuf  Sakarya, 1960 doğumlu  Şerafettin Yılmaz, Ankara- Polatlı- Babayakup  Köyü’nden 1955 doğumlu  lütfü Gökdemir ile birlikte çocukluk günlerindeki  oynadıkları çocuk oyunlarını dinlediler.
Haber Merkezi Polatlı’da çocuk oyunlarını anlatmaya devam ediyoruz. Polatlı Sosyal İşler ve Kültür Müdürlüğü ile işbirliği yaparak  Ankara’dan Polatlı’ya gelen araştırma ekibi UNESCO’nun Ankara ve çevresinde eski çocuk oyunlarını Somut Olmayan Kültürel Miras İnceleme Projesi  kapsamında bir çalışma gerçekleştirdi. Bu araştırmaya Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü Araştırma Görevlisi Petek Ersoy İnci, Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Araştırma Eğitim Şubesi Müdürü Semra Türker ve Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Folklor Araştırmacısı Özlem Konukçu  bu kez de Halen Polatlı’ da yaşayan Ankara- Çankaya –Gölbaşı- Koparan Köyü’nden Oymakçılar eşrafından  Ahmet İrfanoğlu  ve 1963 doğumlu Yusuf  Sakarya, 1960 doğumlu  Şerafettin Yılmaz,Ankara- Polatlı- Babayakup  Köyü’nden 1955 doğumlu  lütfü Gökdemir ile birlikte çocukluk günlerindeki  oynadıkları çocuk oyunlarını dinlediler.
BABAYAKUP, GÖLBAŞI YÖRESİNİN ÇOCUK OYUNLARI
Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü Araştırma Görevlisi Petek Ersoy İnci, ben  Gazi Üniversitesi’nde araştırma görevlisiyim arkadaşlarım Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Araştırma Eğitim Şubesi Müdürü Semra Türker ve Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Folklor Araştırmacısı Özlem Konukçu  ile  birlikte yaklaşık iki aydır Ankara’nın pek çok ilçesini dolaşıyoruz. Buralardan çocuk oyuncakları ve oyunları derliyoruz. Amacımız bir dosya oluşturup  Kültür Bakanlığına sunmak ve Kültür Bakanlığı’ndan da onay geçerse UNESCO’ ya Ankara Somut Olmayan Kültürel Mirasıdır şeklinde çocuk oyunlarıyla ilgili bir dosya hazırlayıp kabul edilmesini sağlamak. Öncelikle sizlerden şöyle bir bilgi almak istiyorum. Burada küçükken hangi oyunları oynardınız sorusunu sizlere yönelteceğim ve anlattıklarınızı kayıt altına alacağız. Kent Tanıtım Merkezi’ne geldiniz bu tarihi mekanda Polatlı çocuk oyunlarını anlatarak geleceğe  dair  çok önemli bilgiler aktaracağınız için hepinize şimdiden çok teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu.
Petek Ersoy  İnci: “23 mayıs 2013 tarihinde Polatlı’dayız. Kent Tanıtım Merkezi’ndeyiz. Halen Polatlı’ da yaşayan Ankara- Çankaya –Gölbaşı- Koparan Köyü’nden Oymakçılar eşrafından  Ahmet İrfanoğlu  ve 1963 doğumlu Yusuf  Sakarya, 1960 doğumlu  Şerafettin Yılmaz, Ankara- Polatlı- Babayakup  Köyü’nden 1955 doğumlu  lütfü Gökdemir ile birlikte çocukluk günlerine dönerek  hangi çocuk oyunlarını oynadıklarını anlattılar.
ÇELİK ÇOMAK , AŞIK OYUNU
Lütfü Gökdemir: “Aşığı diziyorduk  bir tane şakamız oluyordu. O en  cesurumuzdu. Onun içerisine ortasına  kurşun  döküyoruz ağır olsun diye bu şekilde uzak bir mesafeyle uzak yerden atıp onların hepsini deviriyoruz.Yani devire bildiğimiz kadarını deviriyoruz.Devirdiklerimizi alıyoruz.
Ersoy: Peki o aşıkların  dört  ayrı cephesi vardır. Her birinin de kendine göre bir kıymeti vardır.Onlar nedir bize bir anlatabilir misiniz? Peki  topaç çeviriyor muydunuz?
Gökdemir: Topaç çeviriyorduk. Bizde ipi sararsın asfaltın veya betonun üzerine bırakırdık orada döner  bu iple çevrilirdi.
Ersoy: Şerafettin bey siz kabaraya ipi sarıyordunuz iple atıyordunuz ve çekiyordunuz.
 Gölbaşında yoksa başka bir ismi var mıydı? Yusuf bey sizde topaç var mıydı gölbaşında?
Yusuf  Sakarya: Biz aynı köylüyüz Ankara- Çankaya –Gölbaşı- Koparan Köyü’ndeniz. Biz çocukluğumuzu fazla yaşayamadık. Hayvan gütmeye  giderdik. Kırlarda  sektirmece oynardık. Sektirmecede elimizde sopa olurdu ondan sonra bir tanesi herkes o sopayı yere vurur  birden attığın zaman kim uzağa atarsa kazanır. Kimin ki geride kalırsa o ebe olurdu.
Ersoy: Şu yaylandırarak attığınız mı?
Sakarya: Evet şöyle  işte şu kadar bir çubuk.  Yere vurup da birden attığın zaman şöyle 20  30   40   50  o kadar 60 metre gidenler de olurdu en geride en arkada kalan ebe olurdu.
Ersoy: Değneği yaylandırarak en öne atma var mıydı burada ?
Sakarya: Elimizde şöyle bir değnek olurdu aşağı yukarı bir buçuk -  2 metre veya 90 cm civarında böyle yere vururken değnek yaylanırdı.Yaylandığında böyle sektirdiğin vakit değnek sekeleyerek giderdi.Gittiğinde en uzak mesafede olan 1. Olurdu.Geride kalan ebe olurdu ortada kalanın değneğini böyle yan koyardık tekrar sıraya geçerdik . O değneğe vurdukça ileri giderdi. Ebe gerilere giderdi. Ebelikten sonra ona ceza verilirdi kim en uzuna atmışsa  onu sırtında gezdirirdi.Cezası da oydu.
Ersoy: Peki siz hep böyle çelik çomak ,topaç ,aşık oynamışsınız. Başka hatırlıyor musunuz?
 KÖYLERDE UZUN EŞŞEK OYUNU VARDI
Gökdemir: Köylerde çocuklar arasında uzun eşek oyunu vardı. Sonra eski  sandıkları çıkartırdık  arka arkaya iki tekerlekli  bir araba olurdu.Rampaya çıkartırdık 8-10 kişi hep beraber oradan rampadan bir bir hepimiz binerdik. Birimiz şöför olurdu düşen  aşağı kadar yürürdü.
Ersoy: Kar yağdığında siz erkek çocuklarda  kızak kayıyor muydunuz?
Gökdemir: Evet gübre naylonlarının içine saman doldurup kayardık .
Yılmaz: Ben başımdan geçen bir olayı anlatayım. Rahmetli babamla annemin yattığı bir karyola vardı. Kızağın altına kinot derdik. Biz o karyolanın üstünde ki çelikleri yavaşca alır  kızağın altına çakardık ki daha iyi kaysın diye.  O kadar ki  kızak bozuldukça almışız bozuldukça almışız. Herhalde  fazla almışız. Akşam oldu hepimiz bir yerde yatıyoruz. Eski köy evlerini bilirsiniz. Çocukluk  işte karyolanın çelikleri bitmiş. Nur içinde yatsınlar Annemle babam  karyolaya  yatmaya geçince bir yattılar  karyola çöktü.Rahmetli babam bize kızdı tabi ki. Evde ne türlü yaramazlık varsa bizden sorulurdu. Ondan sonra 8-10 tane çocuk akşam olduğu zaman bir araya gelirdik. Çünkü  akşama kadar inek güderdik. Ben 7-8 yaşında yapamayacağım  iş yoktu köyde.
Ersoy: Şimdiki çocuklar öyle yaramazda  degil mi?
Yılmaz: Degil tabi ki.
Ersoy: Niye değil sizce?
Yılmaz: Şimdi  çocuklar apartmanda büyüyor. Ailesi   dışarı çıkarmıyor.  Bilgisayarla oynuyor, çizgi film seyrediyor.  Torunlarıma çocukluğumu anlatıyorum. Evde onunla böyle oyun oynarız ondan sonra ben onun dedesi degilim de sanki onun yaşında biriyim. Gelinime tembihlerim kızım  buna fazla televizyon seyrettirme fazla televizyon açma diye .
Ersoy: Resmen kreş öğretmenliği yapıyorsun bravo  size Şerafettin bey.
GÖLBAŞI  ÇOCUK OYUNLARI
Petek İnci  Ersoy: Gölbaşında küçükken toprağı eşip  bir çukur içine  taşlar  dolduruyor muydunuz öyle bir oyununuz var mıydı?
Yılmaz: Öyle bir oyunumuz yoktu. Kareler çizerdik ondan sonra taşı koyardık tek ayak üstünde o taşa teperdik eğer  o taş çizgiye dek gelirse yanardık.Çizginin ortasına geçiyorsa işte başa kadar gider götürürsek işte bir ödül kazanırdık. Bu oyuna Kipi ,Seksek derdik.
 GÖLBAŞI KİPİ OYUNU
Ersoy: Peki bir çizebilir misin buraya? Siz ne demiştiniz hangi oyunu demiştiniz?
Yusuf  Sakarya: Kipi   oyununa  sekkeleme de denir.Oyun şöyle bir taş buraya koyduk.Ayağımızla teptiğimiz zaman buraya çizgiye dek gelirse yanardık çıkardık.Eğer buraya denk  gelirse yine devam ederdik  oyuna. Sekkeleme  şu şekilde oludu.
Ersoy: Peki  Yusuf bey siz bu oyunu   diyelim ki üç  kişi oynuyorsunuz   tamam mı.  İlk oyuna sen başladın şimdi bunu nasıl belirliyordunuz? Tekerleme falan söylüyor muydunuz?
Sakarya: Tekerlemede söylenirdi  çok değişik tekerlemelerimiz  vardı.
Ersoy: Kipi nasıl oynanıyordu?
Sakarya : O oyunda  aynı şekilde oynanıyordu.
Ersoy: Peki siz tekerleme hatırlıyor musunuz?
Yılmaz: O piti piti karamela sepeti terazi lastik cimnastik  gibi mesela Hanımdan biraz öğrenmek lazım.
Ersoy: Hanımlarda sekkeleme oynuyor muydu?
Yılmaz:  Kız çocukları da  sekkeleme, dalya, çiftetelli oynarlardı.Sonra Ayçekirdekleriyle  tel araba gibi yapılıp o şekilde oynanıyordu.
AYÇEKİRDEKLERİYLE NASIL TEL ARABA YAPILIYORDU?
Yılmaz:  Oyuncak tel araba yapmak için  ayçekirdeklerini teker olarak kullanıyorduk. Onun kafasını çiçek olanını o püsküllü olduğu için de tozları süpürürdü ki  süpürsün diye de koştururduk.Birde Haymana çayı geçer bizden  o çayın kenarında kumlardan ev yapıyorduk.
BALKABAĞINDAN ARABA, ÇAMURDAN EVLER TARİHE KARIŞTI
Gökdemir: Çamurdan evler bal kabağından araba  yapardık.Balkabağını ortadan delerlerdi böyle adı potpotdu.Kabak arabasına potpot arabası denirdi.
KABAK ARABASINA POTPOT ARABASI DENİRDİ
Ersoy: Polatlının köylerinde  çukur kazıp içine böyle taşlar falan dolduruyorlar mı?
Gökdemir: Yok olmazdı. Çelik çomak oyunu oynardık. Yan tarafları keserdik. iki ucu da oynamak üzere düzeltirlerdi onu.Elimizdeki sopayı  vururduk fırlar giderdi.En uzun kim atıyorsa o kazanırdı.
Ersoy: Peki mette ceza veriliyor muydu?
Gökdemir: Ceza  oyunun kuralına göre verilirdi. Mesela şimdi diyelim ikimiz oynuyoruz . Sen  kazandın da ben kaybettim ise . Onu sırtımda gezdireceğim. Ya da onun dediği bir şey yapacağım cezaya gelecek işte.Eğer ki beraber hayvan güdüyorsak inek güdüyorsak bu diyecek işte bir kere benim adıma çevir hayvanları cezasız yok yani. Birde akşam hava karardığı zaman 8-10 kişi bir araya gelirdik işte 10 kişiyse 5-5 bölünürdük kara deriz biz ona. Kim kimi görürse  kazanırdı. Kara deriz oyununu o gören  beş kazanırdı. 5 kişi kaçar 5 kişi kovalardı.Ama biz samanlıklara kaçardık
Ersoy: Saklambaç gibi bir şey o zaman. Ay ışıgında oynanan bazı oyunlar varmış. Mesela  o aşığı alıp gecenin karanlığında bir yere atarlarmış. Ondan sonra ayın ışığında atılan yeri bulmaya çalışırlarmış.Böyle bir şey oynadınız mı?
Gökdemir: Biz böyle bir şey oynamadık.Bizim oynadığımız  hayvan güderken  9 taş diyoruz ya 9 tane bir kişinin taşı olurdu.Şu şekilde ondan sonra 9 tanesi bir renk 9 tanesi bir renk olur kim üç tanesini aynı renk olarak yan yana getirirse o karşıdan bir tane taş alırdı.
CIZ OYUNU
Gökdemir:  Taşlar konarken 3 yapabilirim buna cız deriz biz. İşte bu 9 tane taşla oynanır.9 tane benim olur 9 tanede bunun olur.Şimdi 9 tane bu diziyor her istediği yere konuyor.Şimdi bir tane ben bir tane  karşı oyuncu taş koyuyor bu  3 tane taşı yan yana getirmemem için engel oluyor.Bende ona engel oluyorum.Cız  buydu. Bizde ne yapardık sonradan işin püf noktasını öğrendik köşelerden konardık ilk önce ben kondum bir tane buraya kondum. Bizim teyze oğlu da tuttu buraya kondu .Ondan sonra bir tane şuraya konarım. Oda başka yere konduğunda  cız yapma durumum var. Ondan sonra taşları konmayı bitirdik degil mi. İkimizde  cız yapamazsak. Eğer ki boşluk varsa bir tane o bir tane ben taş ilerletiriz .Gene birbirimize engel olarak .Taşı oradan başka yere kaydırmaya da ZIRTGEL deriz.Yani gittikçe  geldikçe taş alıyorsun.
Ersoy: Galibiyet  cız demek öyle mi ?
 Gökdemir: Tabi galibiyeti sağlıyordu.Cız diye bağırıyorduk.Ödüllendirme yoktu.  Bir şey alma gibi bir şey olmazdı zaten paramız pulumuz yoktu.Ancak ne olur işte ya sırtına biner ya benim hayvanları bir kere çevirirdi.
Ersoy: Cezalı  durumlarda ödül durumu yok yani?
Yılmaz: Sırtında gezme vardı işte.Uzun eşek oynardık.Sapan vardı tabi.Şöyle sallar sallar atardık onu.O sapan sallamalı olurdu.  Atkıç çatal bir ağaca yapılırdı ona derdik. O sapan dediğimiz şambelden yapardık biz onu kuş vururduk. Torunuma sapan yaptım.
Ersoy: Peki tornet var mıydı hatırlıyor musunuz?
 Yılmaz: Olmaz olur mu. Eski bilyalardan yapardık. Ondan sonra akşam olunca bizim evin orada bir rampa vardı şimdi düzeldi orası da orada yarış yapardık. Kimin torneti geçti kiminki geçmedi diye.
YERDEN ALDIM YER BONCUK
GÖKTEN ALDIM GÖK BONCUK
AYŞECİK FATMACIK  KALDIR BENİ HOPPACIK.
Ersoy: Güvercin taklasının tekerlemesi mi? Güvercin taklası esasında 4-5 kişinin uzun eşek gibi böyle eğilip birisinin gelip onun üstüne atlamasına denir.Peki bir şey soracağım aşıkları boyuyor muydunuz?
Yılmaz: Boyardık. Kimin ne hoşuna giderse o renge boyardık. Birde  ortasına kurşun dökerdik.
KIÇ KAZMA OYUNU
CÜNEYT KAYA:  Toplum arasında habersiz bir şekilde bir oyun yapılır.  4 tane  karşılıklı çukur kazılır.  Herkesin elinde  bir değnek olurdu. O değneği  vurduğu vakit gelene kadar bu adamın kuyularının etrafını genişletirler.Kimin kuyusu genişse o suçlu olmuş olur.Böyle bir oyunda vardı.Çelik çomak  da denir.
Toplum arasında bu oyuna kıç kazma diye de söylerler. Vatandaşın  elinde  bir tane değnek  biride ortada durur o ortada duran kişi karşıdakine meti atardı. iki taraflı sivri bir değnekten met yapılıyordu. Değenği  vurdum mu ilerlere gider.O gidip alana kadar burada ki 3’ü birden toplaşır bu kuyuyu kazarlar. Ebe olunca  bu kuyu genişler bu seferde bu kişinin zoruna gider oturur ağlar veya digerlerinin işte eşeğini işte buzağısını ekine girmesin diye çevirir cezası bu yani. Bu oyunun adı halk arasında kıç kazma oyunu.
ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR ROBOT GİBİLER
YILMAZ: Şimdi ki çocuklara bakıyorum inan ki robot gibiler. Hiçbir oyun yok,  doğru dürüst gülme yok.Benim oğlum mesela köyde fazla yaşamadı. 1973  yılında Ankara İskitler Demir Sanayisine geldim.Birde hayata erken atıldık.Fakirlik vardı mecbur çalışarak geçiniyorduk.Anlattıkça  çocukluğunu hatırlıyorsun  hayat şartları bazı şeyleri unutturuyor.Çivi oyunu deyince biz şey yapardık tuzak yapardık o oyun degil de tuzak.Malların mayısına kuşlar o sığırcık kuşları  gelirdi onları yakalamak için biz tahtanın üzerine çivi çakardık.Öyle misineden şöyle daire yapardık onlar orada deşinirken ayakları takılırdı kuşları yakalardık.
Ersoy: Peki  at kılından  top yapıyor muydunuz?
Yılmaz: Onu ben yapmadım ama at kılından top gördüm.
FATMA SAKARYA’DAN  ÇOCUK TEKERLEMELERİ
Fatma Sakarya: Çıktım  asfalt yoluna/Karşıdan gelir hoca/ bastonlu hoca anne ben küçük müyüm bende isterim  koca dedim küçük teyzemin oğlunu aldım.
Ersoy: Başka tekerleme söyler misin bize?
Fatma Sakarya: Konya kazasında kazancılar karşısında/ Kasap kemalin kızı Kamile’yi kaçırmışlar/ kaçıranı karakolda kamçıyla kamçılamışlar. Bunları kitaplarda falan bulamazsınız bu tekerlemeler bizim zamanımızda kaldı.
Ersoy:  Kızlar siz neler oynardınız birde isminiz yaşınız?
Fatma Sakarya  1961’de doğrum.  Ev hanımıyım. Küçükken  okulumuzun bir yerinde bir tane ağaç vardı orada  köşe kapmaca oynardık o ağaçlarda. Okulun bahçesinde  saklambaç oynardık.
Ersoy: Çaputtan bebek  yapıyor muydunuz?
Sakarya:Ç Evet  o bebekleri yapardık annem çok kızardı. Evimiz gecekonduydu ev çocukla doluyor diye. Bizde kutuları çaputlarımızı, igne, ipliklerimizi bebeklerimizi kutuya koyardık çatıya saklardık ki kimse almasın diye.Sonra oradan alırdık ertesi gün dikiş dikerdik işte .Bende Gölbaşı’danım.
Ersoy: Peki şimdi seksek oynuyor muydun?
Sakarya: Tabi oynardık tebeşirle çizerdik yere.
Ersoy: Senin söylediğin  tekerlemeler sadece bir oyun için miydi  yoksa pek çok oyun için mi?
YAĞ SATARIM BAL SATARIM
SAKARYA: Yağ satarım bal satarım vardı evet onu da çok oynardık. Cik cik cik Ayşecik /dalda erik Fatma Girik/ filiz akın suda yosun Nejdet Tosun  bu şekildeydi.Bizim çocukluğumuz güzeldi.