Türk Strateji Oyunu Mangalayı Cüneyt Kaya anlatıyor
Polatlı Sosyal İşler ve Kültür Müdürlüğü ile
işbirliği yapmak üzere Ankara’dan Polatlı’ya gelen araştırma ekibi UNESCO’nun
Ankara ve çevresinde eski çocuk oyunlarını Somut Olmayan Kültürel Miras
İnceleme Projesi kapsamında bir çalışma gerçekleştirdi. Bu araştırmaya
Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü Araştırma
Görevlisi Petek Ersoy
İnci, Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Araştırma Eğitim Şubesi Müdürü Semra
Türker ve Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Folklor Araştırmacısı Özlem
Konukçu katılmıştı. Polatlı Kent Tanıtım Merkezi’nde Türk strateji oyunu olan
Mangalayı Kabak Köyü’nden Cüneyt Kaya ve yöresel çocuk oyunlarımızı
Haymana-Sarıdeğirmen Köyü’nde kayınvalide Fatma ve Çanakçı Köyü’nden gelini
Nurhan Gencer anlattı.
MANGALA UNESCO’YA
KABUL EDİLMESİ İÇİN DOSYA SUNACAKLAR
Araştırma ekibi Polatlı’da
oyun oynama gelenekleri, çocuk oyunları ve oyuncakları hakkında derleme
yaptılar. Yapılan araştırmalar sonunda çaputtan bebek, aşık oynama, çelik
çomak, körebe,saklambaç gibi oyun oynandığı belirlendi.Ayrıca
Mangala oyunu (Türk Strateji Oyunu) hakkında bilgi alındı. Bu oyunu
Ankara’da Somut Olmayan Kültürel Mirası olarak UNESCO’ya kabul ettirmek için
bir dosya hazırlamak için Polatlı ve çevresinde araştırma gerçekleştirdiler.
Ankara’dan gelen Araştırma ekibi Polatlı Sosyal İşler ve Kültür Müdürlüğü’nde
Alev Dinçer’in öğretici olarak görev yaptığı ve iki yıldır devam eden
Mangala kursunu duyunca çok şaşırdılar.
KENT TANITIM
MERKEZİ’NDE ARAŞTIRMA GÖREVLİLERİ
KAYA’DAN MANGALA HAKKINDA BİLGİ ALDILAR
UNESCO’nun Ankara ve
çevresinde eski çocuk oyunlarını Somut
Olmayan Kültürel Miras İnceleme Projesi kapsamında bir çalışma gerçekleştirmek
üzere Polatlı’ya gelen Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk
Bilimi Bölümü Araştırma Görevlisi Petek Ersoy
İnci, Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Araştırma Eğitim Şubesi Müdürü Semra
Türker ve Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Folklor Araştırmacısı Özlem
Konukçu’ya Kültür Müdürlüğü’nden Aile ve İrşad Bölümü ve Kişisel Gelişim
Uzmanı Recep Altındaş, çocuk oyunlarını anlatacak olan vatandaşlarla
buluşturma organizasyonunu gerçekleştirdi. Polatlı Kent Tanıtım Merkezi’nin
mekan olarak seçildiği araştırmada Polatlı ve civarında yaşayan pek çok
vatandaş, çocukluk dönemlerinde oynadıkları oyunları anlattılar.
MANGALA KURSU OLDUĞUNU ÖĞRENDİLER
Vatandaşlar, çocuk
oyunlarında kız ve erkek çocuk oyunları olmak üzere iki kategoride anlatıldı.
Çocukluğu köyde geçmiş vatandaşlar eski çocukluk günlerine dönerek
heyecanla çelik çomak, atkıç, çaputtan bebek, aşık oynama, çelik
çomak, körebe, saklambaç gibi oyun oynandığı belirlendi. Ayrıca
Mangala oyunu (Türk Strateji Oyunu) hakkında bilgi alındı. Araştırma
ekibinden Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü
Araştırma Görevlisi Petek Ersoy, Mangala’yı Ankara’da Somut
Olmayan Kültürel Mirası olarak UNESCO’ya kabul ettirmek için bir dosya
hazırladıklarını, ifade etti.
UNUTULAN ÇOCUK
OYUNLARI GÜN YÜZÜNE ÇIKTI
Eski çocuk
oyunlarını anlatan vatandaşları sohbet ilerledikçe günümüzde artık unutulmaya
yüz tutmuş pek çok çocuk oyununu araştırma ekibine anlatırken çok
heyecanlandılar. Tekerlemeler söylediler, seksekler çizdiler. Sanki o günleri
tekrara yaşar gibi canlandırma ile geleneksel çocuk oyunlarının kayıt
altına alınması için ellerinden gelen yardımı esirgemediler. Araştırma
ekibi araştırmaya katılan vatandaşlara katkılarından dolayı teşekkür ettiler.
Ayrıca öğlen yemeği sonrasında Mangala Öğretmeni Alev Dinçer’le
birlikte mangala oynamaktan çok memnun kaldıklarını ifade ettiler. Günün
sonunda Polatlı’nı tek Ahşap Ustası Mehmet Ali İşsever’i ziyaret
eden ekip en kısa zamanda Polatlı’ya tekrar gelerek Kültür Müdürlüğü
ile ortak organizasyonlar gerçekleştirecekleri bilgisini verdiler.
CÜNEYT KAYA MANGALA OYUNUNU ANLATIYOR
Cüneyt Kaya, 1987 Kabak Köyü doğumlu.
Gazi
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü Araştırma Görevlisi Petek Ersoy İnci :
Siz küçükken köyde mangala oynuyor muydunuz?
Cüneyt Kaya anlatıyor: Teyzenin anlattığı oyunları bizde
oynardık.9 taş gibi.Biz yerde kuyular açıyorduk.
Ersoy: Siz kimden
öğrendiniz bu oyunu ?
Büyükler yanımızda da
oynarken biz de doğal olarak
öğreniyorduk.. Büyükler dediğim
amcam, ağabeyler,
arkadaşlar.. Tarifle öğrenilemez.
Bu oyunu 10-12 yaşlarında öğrendim.Sürekli oynamazdım ama 3 ay yaz
tatilinde köye giderdim orada oynardık.
Ersoy: Bolu’da
mangala oynanıyor muydu?
Bolu da arkadaşlar
pek bilmezler .
Ersoy: Peki topaç
çeviriyor muydunuz?
Bizde yoktu ama
biliyorduk.
Kimde vardı peki nereden
öğrendin?
İşte başka köylerde olurdu.
Mesela hangi köylerde
vardı
Onu bilemiyorum.
Çelik çomak peki
oynadınız mı?
Çelik çomak derken hangisi mesela?
Ersoy: Küçük bir
sopayı böyle büyük bir sopayla beraber
atıp fırlatıyorsun
Cüneyt Kaya: Evet evet tabi tabi ki oynadım .Kendi köyümde oynadım.Hatta biz onu
vurduktan sonra onun bacağını toprağa gömerdik.
CÜNEYT KAYA
ÇOCUKLUĞUNDA MANGALAYI OYNAMIŞ
Kaya: Beş tane arkadaş olduğumuzu düşünün gruplara ayrılıyorduk. Şimdi ikişer gruplar
yapıyorsun arkadaşın yoksa da tek
oluyorsun.Ya biz ya onlar soru
sorardık kendi aramızda ya da başka bir
şeyler söylerdik.O kişi sayısına
bağlıydı.Çünkü o alanı kazman lazım .İlk önce kazılan gidiyordu tabi.Çok
zevkli bir oyundu .Genelde bu sopalarla oynanır.Sopalar
söğüt ağacıyla yapılıyordu.O sapan bile söğüt ağacından yapılırdı .Çünkü hemen
kırılmazdı.
Ersoy: Yani ceza
olarak siz zaten oyuncuyu çukura gömüyordunuz?
Evet hatta bazen yanımızda kürek bile götürürdük. Ya
oyuncuyu komple gömdüğümü bilirim.
Ersoy: Ama hiçbiri de
derlenmedi ki biz bü güne kadar gittiğimiz hiçbir yerde bu derece gömmeyi açık ve
net anlatmadılar.Ceza veriyor musun diye hepsine sordum hiç biri ceza almıyorduk diyordu.
Kaya, oyunun tadı o
cezadaydı. Sadece kafası dışarıda
kalıyordu.
Bazı yörelerde gömme
çelik denilir bu oyuna.Peki Bolu’yla ne alakan vardı?
Kaya, babam ben küçükken
orada iş bulmuş dolayısıyla Bolu’da
büyüdüm. Bu oyun genelde oralarda yaygındı. Bizde tabi kürekleri alır yada
kazmaları çekiçleri alır ne kadar
kazabilirsen o kişiye yetişene kadar kazardık.Bittiği yerde o arkadaştan sonra
öbürü de koşuyor kim yetişirse.
Eğer bizim arkadaş yetişirse daha ileri
atlıyorsun daha ileri gidiyor. Öteki
arkada tabi o kazıyor.Kazı aleti ne kadar iyiyse o kadar kazandırıyordu
ve küfürler havada uçuşuyordu .
Peki misket oynadın
mı?
Misket, gazoz kapağı , sigara kağıtlarını buluyorduk şöyle
paso gibi yapıyorduk. Bir nevi kumar gibi bir şeydi .Bunu çok oynamazdık ama
gazoz kapağı oynardık misketi de .Epey bir gazoz kapağımız olurdu.
Gazoz kapaklarını
nasıl oynuyordunuz ?
Gazoz kapakları kalitesine göre değişirdi. Mesela bir efes
bilsen bizde geçmezdi ama pepsi ve coca cola kapakları çok değerliydi
para gibi. Cebimde 50 tane coca cola varsa bir tane dikiyorum öteki pepsiden
iki tane açıyordu zevkli bir şeydi. Ama o en zevklisi o kazmaca oyunuydu.
Artık gazoz kapaklarımız yok
ceplerimizde.
FATMA BABAANNENİN
ÇOCUKLUĞA DÖNÜŞÜ
SEKSEK, SAKLAMBAÇ, TOPAÇ
OYUNU
Fatma Gencer
70 yaşına merdiven dayamış. Haymana Sarıdeğir men Köyü’nden. Oğlu Muzaffer Gencer’in yanında kalıyor. Kent
Tanıtım Merkezi’ne gelerek araştırma görevlilerine çocukluğunda oynadığı çocuk
oyunlarını anlattı. Çizgi oyunu ve Sekseği Fatma Gencer anlatıyor: “Seksek oyunun
da bir taş oluyor taşı sektirerek
oynanıyor. Seksekte taş yere ayakucuyla sürttürerek götürülür. Taşı ilk önce çizgiyi bozmayacak ve çizginin içine girecek gibi atıyoruz.Sonra
taşı çizginin üstüne gelmeyecek şekilde sekerek sonuna kadar götürmeye
çalışıyoruz. Çabuttan bebek oynardık. Tahtadan
kabarası olan topaç ucunda ipi
böylee sararsın sonra atarsın geri çekersin. Kız arkadaşlarımızla saklambaç oynardık. Kızlardan biri ebe oluyur gözünü yumuyor ve duvara yaslanıyor başlıyor sayı saymaya. Diğer oyuncular o arada saklanıyor.Ebe daha sonra gözünü
açıyor başlıyor aramaya kızları. Şu şurada bu
burada diyor. Kız Ayşe sen
ordasın çık ortaya, yok ben degildim Fatma’ydı diyor gözümü açıyorum,
birini kaçarken görüyorum. Oyun böyle
sürüyor sonra bir başka ebe o duvara gözünü yumarak sayıları başlar
saymaya oyun böyle sürer gider.”
BEŞTAŞ VE YÜZÜK OYUNU
Fatma Gencer,
çocukken Sarıdeğirmen Köyünde beş taş da oynuyorduk. O zaman önce sokaktan
beş taş toplardık. Taşları bulur
tek tek elimizle atar sonra avucumuzda tutar köprü yaptığımız baş parmak
ve işaret parmağının altından geçirirdik. Bir de çabutun altına taşları saklayarak oynadığımız
bir oyun vardı. Yine yüzük oyunu oynardık. Mendillerin arasına yüzüğü
saklar koyardık .Bu arada tekerleme
söylerdik ama şimdi unuttuk.
OOO PİTİ PİTİ
KAREMELA SEPETİ…
MENDİL KAPMACA
Fatma Gencer, mendil
kapmacada mendili biri tutardı herkes
otururdu mendil tutan arkadan dönerdi
benim arkama senin arkana koyar giderdi arkasından koşardık
YAĞ SATARIM BAL
SATARIM USTAM ÖLMÜŞ BEN SATARIM
O zamanlar gözlüklerimde gözümde yok . Bana hadi bul
koyduğunu derlerdi. Döne döne kalkar arardık.
Gözün yumuk olduğundan emin olmak isterlerdi. Gözün yumuk sen görüyor musun,
diye sorarlardı. Her tarafı dolana dolana buluyorduk. Mendili bulmak için herkesin
arkasını kontrol ediyorduk.
KÖREBE
Körebe oyununda ise 3 kişi duruyor ortada biri mendil tutuyor iki ayrı takım birisi koşuyor
mendili alıyor öteki onun elinden kapmaya çalışır.
ERKEK ÇOCUKLAR AŞIK ,
MİSKET, ÇELİKÇOMAK, SİNSİN, CİRİT OYNARDI
Fatma Gencer, erkekler aşık oynuyorlardı. Aşığı tutarlardı böyle
aynı dediğimiz gibi aşığını atardı bir
oyuncu çizgiye gelmezse eğer çizginin içinde kalırsa o aşık kaybetti sayılırdı. Oğlanlar misket de oynarlardı. Her
oyuncunun elinde uzun sopa oluyor birde küçük sopa. Oküçük sopayı böyle büyükle
havaya kaldırıp fırlatıp atıyorlar .
Sinsin de ateş yakarlar sonra
üstünden atarlar. Sinsin oyunun da ortada ateş kalıyor ondan sonra etrafında bulunanların
tutulmamaları gerekir. Eğer
yakalanırsa arkadaki sopa geliyor bacaklarına vurur. O ateşten atlamaları gerekir.
Atlayamadıkları zaman öteki geçiyordu o ateşten atlamaya . Erkekler ata
binerlerdi sinsin oynarlardı. Cirit DE ise
Ellerinde iyi değnek biri o yanda biri bu yanda aradaki mesafe geniş o at gidiyor ama nasıl gidiyor değnek değer mi değmez mi oyuncunun ustalığınıa bağlıydı.
ÇANAKÇILI NURHAN
GENCER ÇOCUKLUĞUNDA OYNADIĞI OYUNLARI ANLATIYOR
DOKUZTAŞ OYUNU
Nurhan Gencer, Çanakçı Köyü
1950 doğumluyum. Sarıdeğirmen
Köyü’ne gelin gittim. Biz çocukken
9 taş oynardık 9 tane taşı üst üstü koyardık sonra biR tane
plastik top olurdu belli bir
mesafeden bu taşları vurup yıkmaya çalışırdık.Yıkamazsan bu oyundan
çekiliyorduk.Yıktıktan sonra kaçıyorduk bizi
vurmaya çalışıyorlardı.O top bize
değmeden o dokuz tane taşı geri üst üste
dizmeye çalışıyorduk.Sonra yani oyunu bitirirdik.Ama dizemezsek oyunu
kaybederdik.Ondan sonra saklambacı geceleri oynuyorduk geceleri daha zevkli oluyordu.
BEŞ TAŞ OYUNUNDA HEP
KAZANIRDIM
Nurhan Gencer, beş taşı
çok güzel oynardım hep ben kazanırdım. Beş taşı olduğu gibi alırdım. Çocuklarıma beş taş
oynamayı da öğretmedim. Onlar yedi yaşında Polatlı’ya geldik. Bizim zamanımız da
erkekler çok küçükse bizimle beraber
oynuyorlardı büyükse yanımıza gelmezlerdi.
ERKEKLER TEKER VE ÇEMBER ÇEVİRİRLERDİ
Erkek çocuklar çelik çomak,aşık, oyununu yanında bir de bisiklet tekeri gibi bir teker çember çeviriyorlardı.Çemberi babamlar
yapıyordu bizde onların yanında duruyorduk.Tel arabayı da babam yapardı rahmetlik.Topaç da topaç çevirirlerdi.Tahta gibi kabaralar ile avuçlarının içinde bırakıp çeviriyorlardı.
Topacı boyamazlardı normal kahverengi olurdu. Herkes topacını kendi yapmazdı şehirden satın alınırdı. Çocuk
oyuncakları satan bir yer var mıydı bilmiyorum.
KIŞ OYUNU KIZAK KAYMAK
Nurhan Gencer, kızak kaymayı
kızlarda erkeklerde oynardık.
Kışın kar yağınca çok yüksek bir tepe yerimiz vardı. Çok kar yağardı eskiden.
Babamlar evden dışarı yol açarlardı. Kızak deyince tahta kızağı
olmayan eskiden muşambaların içini sapla
dıldurur onun üstüne otururduk kayardık birde tahtadan kızak kenarları biraz kalın
ve yüksek çakılırdı.
ÇANAKÇI KÖYÜ’NDE GONGALA OYUNU
Nurhan Gencer anlatıyor: “ Kırda bayırda arkadaşlarla
dolaşırdık. Merada böceklerin fazla
olduğu alanda böyle delikler olurdu. O deliklerden oraya bir tane gongala denilen arı ya benzer yeşil başlı böceğe ip bağlardık karnından. Kızılbaş derlerdi ona kırmızı başlı bir
böcek. Böceği deliğe gönderirdik. Deliğin etrafına yumruklarımızı sıkar vurarak
tekerleme söylerdik.
‘Gon gon gongala/ al
eşini getir buraya/ yoksa evini başına yıkarım/ gon gon gongala’ oradan iri başlı bir tane örümcek gibi bir böceği alıp geliyordu
Kızılbaş böceği. Çocuklarımın birisi 84 birisi 85 doğumlu .60’lı yılarda da
misket çok modaydı.
ATKIÇ ( SAPAN) ŞAMBEL LASTİKLERİNDEN YAPARDIK
Biz çocukken erkek
çocuklar atkıçla kuş avlardı. Atkıcı
şambel lastiklerinı ince ince biçimde
keserdik yapardık. Onun tahtasını da
yaparlar kesilen lastiği o agacın
orta kısmına takarlar sonra içine taş koyup fırlatırlardı. 30 taş oyunu da oynanırdı.
KENT TANITIM MERKEZİ’NDE ÇOCUK OYUNLARI KAYIT ALTINA ALINDI
SAKARYA, GÖKDEMİR, YILMAZ VE İRFANOĞLU ÇOCUKLUK GÜNLERİNE
DÖNDÜLER
Polatlı’da çocuk
oyunlarını anlatmaya devam ediyoruz. Polatlı Sosyal İşler ve Kültür Müdürlüğü
ile işbirliği yaparak Ankara’dan
Polatlı’ya gelen araştırma ekibi UNESCO’nun Ankara ve çevresinde eski çocuk
oyunlarını Somut Olmayan Kültürel Miras İnceleme Projesi kapsamında bir
çalışma gerçekleştirdi. Bu araştırmaya Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Türk Halk Bilimi Bölümü Araştırma Görevlisi Petek Ersoy İnci, Ankara İl Kültür ve
Turizm Müdürlüğü Araştırma Eğitim Şubesi Müdürü Semra Türker ve Ankara İl
Kültür ve Turizm Müdürlüğü Folklor Araştırmacısı Özlem Konukçu bu kez de Halen
Polatlı’ da yaşayan Ankara- Çankaya –Gölbaşı- Koparan Köyü’nden Oymakçılar
eşrafından Ahmet İrfanoğlu ve 1963 doğumlu Yusuf Sakarya, 1960 doğumlu Şerafettin Yılmaz, Ankara- Polatlı-
Babayakup Köyü’nden 1955 doğumlu lütfü Gökdemir ile birlikte çocukluk
günlerindeki oynadıkları çocuk oyunlarını
dinlediler.
Haber Merkezi Polatlı’da çocuk oyunlarını anlatmaya devam
ediyoruz. Polatlı Sosyal İşler ve Kültür Müdürlüğü ile işbirliği yaparak Ankara’dan Polatlı’ya gelen araştırma ekibi
UNESCO’nun Ankara ve çevresinde eski çocuk oyunlarını Somut Olmayan Kültürel
Miras İnceleme Projesi kapsamında bir çalışma gerçekleştirdi. Bu
araştırmaya Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü
Araştırma Görevlisi Petek Ersoy
İnci, Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Araştırma Eğitim Şubesi Müdürü Semra
Türker ve Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Folklor Araştırmacısı Özlem
Konukçu bu kez de Halen Polatlı’
da yaşayan Ankara- Çankaya –Gölbaşı- Koparan Köyü’nden Oymakçılar
eşrafından Ahmet İrfanoğlu ve 1963 doğumlu Yusuf Sakarya, 1960 doğumlu Şerafettin Yılmaz,Ankara- Polatlı-
Babayakup Köyü’nden 1955 doğumlu lütfü Gökdemir ile birlikte çocukluk
günlerindeki oynadıkları çocuk oyunlarını
dinlediler.
BABAYAKUP, GÖLBAŞI YÖRESİNİN ÇOCUK OYUNLARI
Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü
Araştırma Görevlisi Petek Ersoy
İnci, ben Gazi Üniversitesi’nde
araştırma görevlisiyim arkadaşlarım Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü
Araştırma Eğitim Şubesi Müdürü Semra Türker ve Ankara İl Kültür ve Turizm
Müdürlüğü Folklor Araştırmacısı Özlem Konukçu
ile birlikte yaklaşık iki
aydır Ankara’nın pek çok ilçesini dolaşıyoruz. Buralardan çocuk oyuncakları ve
oyunları derliyoruz. Amacımız bir dosya oluşturup Kültür Bakanlığına sunmak ve Kültür
Bakanlığı’ndan da onay geçerse UNESCO’ ya Ankara Somut Olmayan Kültürel
Mirasıdır şeklinde çocuk oyunlarıyla ilgili bir dosya hazırlayıp kabul
edilmesini sağlamak. Öncelikle sizlerden şöyle bir bilgi almak istiyorum.
Burada küçükken hangi oyunları oynardınız sorusunu sizlere yönelteceğim ve
anlattıklarınızı kayıt altına alacağız. Kent Tanıtım Merkezi’ne geldiniz bu
tarihi mekanda Polatlı çocuk oyunlarını anlatarak geleceğe dair
çok önemli bilgiler aktaracağınız için hepinize şimdiden çok teşekkür
ediyorum” şeklinde konuştu.
Petek Ersoy İnci: “23
mayıs 2013 tarihinde Polatlı’dayız. Kent Tanıtım Merkezi’ndeyiz. Halen Polatlı’
da yaşayan Ankara- Çankaya –Gölbaşı- Koparan Köyü’nden Oymakçılar
eşrafından Ahmet İrfanoğlu ve 1963 doğumlu Yusuf Sakarya, 1960 doğumlu Şerafettin Yılmaz, Ankara- Polatlı- Babayakup
Köyü’nden 1955 doğumlu lütfü Gökdemir ile birlikte çocukluk
günlerine dönerek hangi çocuk oyunlarını
oynadıklarını anlattılar.
ÇELİK ÇOMAK , AŞIK OYUNU
Lütfü Gökdemir: “Aşığı diziyorduk bir tane şakamız oluyordu. O en cesurumuzdu. Onun içerisine ortasına kurşun
döküyoruz ağır olsun diye bu şekilde uzak bir mesafeyle uzak yerden atıp
onların hepsini deviriyoruz.Yani devire bildiğimiz kadarını
deviriyoruz.Devirdiklerimizi alıyoruz.
Ersoy: Peki o aşıkların
dört ayrı cephesi vardır. Her
birinin de kendine göre bir kıymeti vardır.Onlar nedir bize bir anlatabilir
misiniz? Peki topaç çeviriyor muydunuz?
Gökdemir: Topaç çeviriyorduk. Bizde ipi sararsın asfaltın
veya betonun üzerine bırakırdık orada döner
bu iple çevrilirdi.
Ersoy: Şerafettin bey siz kabaraya ipi sarıyordunuz iple
atıyordunuz ve çekiyordunuz.
Gölbaşında yoksa
başka bir ismi var mıydı? Yusuf bey sizde topaç var mıydı gölbaşında?
Yusuf Sakarya: Biz
aynı köylüyüz Ankara- Çankaya –Gölbaşı- Koparan Köyü’ndeniz. Biz çocukluğumuzu
fazla yaşayamadık. Hayvan gütmeye
giderdik. Kırlarda sektirmece
oynardık. Sektirmecede elimizde sopa olurdu ondan sonra bir tanesi herkes o
sopayı yere vurur birden attığın zaman
kim uzağa atarsa kazanır. Kimin ki geride kalırsa o ebe olurdu.
Ersoy: Şu yaylandırarak attığınız mı?
Sakarya: Evet şöyle
işte şu kadar bir çubuk. Yere
vurup da birden attığın zaman şöyle 20
30 40 50 o
kadar 60 metre gidenler de olurdu en geride en arkada kalan ebe olurdu.
Ersoy: Değneği yaylandırarak en öne atma var mıydı burada ?
Sakarya: Elimizde şöyle bir değnek olurdu aşağı yukarı bir
buçuk - 2 metre veya 90 cm civarında
böyle yere vururken değnek yaylanırdı.Yaylandığında böyle sektirdiğin vakit
değnek sekeleyerek giderdi.Gittiğinde en uzak mesafede olan 1. Olurdu.Geride
kalan ebe olurdu ortada kalanın değneğini böyle yan koyardık tekrar sıraya
geçerdik . O değneğe vurdukça ileri giderdi. Ebe gerilere giderdi. Ebelikten
sonra ona ceza verilirdi kim en uzuna atmışsa
onu sırtında gezdirirdi.Cezası da oydu.
Ersoy: Peki siz hep böyle çelik çomak ,topaç ,aşık
oynamışsınız. Başka hatırlıyor musunuz?
KÖYLERDE UZUN EŞŞEK
OYUNU VARDI
Gökdemir: Köylerde çocuklar arasında uzun eşek oyunu vardı.
Sonra eski sandıkları çıkartırdık arka arkaya iki tekerlekli bir araba olurdu.Rampaya çıkartırdık 8-10
kişi hep beraber oradan rampadan bir bir hepimiz binerdik. Birimiz şöför olurdu
düşen aşağı kadar yürürdü.
Ersoy: Kar yağdığında siz erkek çocuklarda kızak kayıyor muydunuz?
Gökdemir: Evet gübre naylonlarının içine saman doldurup
kayardık .
Yılmaz: Ben başımdan geçen bir olayı anlatayım. Rahmetli
babamla annemin yattığı bir karyola vardı. Kızağın altına kinot derdik. Biz o
karyolanın üstünde ki çelikleri yavaşca alır
kızağın altına çakardık ki daha iyi kaysın diye. O kadar ki
kızak bozuldukça almışız bozuldukça almışız. Herhalde fazla almışız. Akşam oldu hepimiz bir yerde
yatıyoruz. Eski köy evlerini bilirsiniz. Çocukluk işte karyolanın çelikleri bitmiş. Nur içinde
yatsınlar Annemle babam karyolaya yatmaya geçince bir yattılar karyola çöktü.Rahmetli babam bize kızdı tabi
ki. Evde ne türlü yaramazlık varsa bizden sorulurdu. Ondan sonra 8-10 tane
çocuk akşam olduğu zaman bir araya gelirdik. Çünkü akşama kadar inek güderdik. Ben 7-8 yaşında
yapamayacağım iş yoktu köyde.
Ersoy: Şimdiki çocuklar öyle yaramazda degil mi?
Yılmaz: Degil tabi ki.
Ersoy: Niye değil sizce?
Yılmaz: Şimdi
çocuklar apartmanda büyüyor. Ailesi
dışarı çıkarmıyor. Bilgisayarla
oynuyor, çizgi film seyrediyor.
Torunlarıma çocukluğumu anlatıyorum. Evde onunla böyle oyun oynarız
ondan sonra ben onun dedesi degilim de sanki onun yaşında biriyim. Gelinime
tembihlerim kızım buna fazla televizyon
seyrettirme fazla televizyon açma diye .
Ersoy: Resmen kreş öğretmenliği yapıyorsun bravo size Şerafettin bey.
GÖLBAŞI ÇOCUK OYUNLARI
Petek İnci Ersoy:
Gölbaşında küçükken toprağı eşip bir
çukur içine taşlar dolduruyor muydunuz öyle bir oyununuz var
mıydı?
Yılmaz: Öyle bir oyunumuz yoktu. Kareler çizerdik ondan
sonra taşı koyardık tek ayak üstünde o taşa teperdik eğer o taş çizgiye dek gelirse yanardık.Çizginin
ortasına geçiyorsa işte başa kadar gider götürürsek işte bir ödül kazanırdık.
Bu oyuna Kipi ,Seksek derdik.
GÖLBAŞI KİPİ OYUNU
Ersoy: Peki bir çizebilir misin buraya? Siz ne demiştiniz
hangi oyunu demiştiniz?
Yusuf Sakarya:
Kipi oyununa sekkeleme de denir.Oyun şöyle bir taş buraya
koyduk.Ayağımızla teptiğimiz zaman buraya çizgiye dek gelirse yanardık
çıkardık.Eğer buraya denk gelirse yine
devam ederdik oyuna. Sekkeleme şu şekilde oludu.
Ersoy: Peki Yusuf bey
siz bu oyunu diyelim ki üç kişi oynuyorsunuz tamam mı.
İlk oyuna sen başladın şimdi bunu nasıl belirliyordunuz? Tekerleme falan
söylüyor muydunuz?
Sakarya: Tekerlemede söylenirdi çok değişik tekerlemelerimiz vardı.
Ersoy: Kipi nasıl oynanıyordu?
Sakarya : O oyunda
aynı şekilde oynanıyordu.
Ersoy: Peki siz tekerleme hatırlıyor musunuz?
Yılmaz: O piti piti karamela sepeti terazi lastik
cimnastik gibi mesela Hanımdan biraz
öğrenmek lazım.
Ersoy: Hanımlarda sekkeleme oynuyor muydu?
Yılmaz: Kız çocukları
da sekkeleme, dalya, çiftetelli
oynarlardı.Sonra Ayçekirdekleriyle tel
araba gibi yapılıp o şekilde oynanıyordu.
AYÇEKİRDEKLERİYLE NASIL TEL ARABA YAPILIYORDU?
Yılmaz: Oyuncak tel
araba yapmak için ayçekirdeklerini teker
olarak kullanıyorduk. Onun kafasını çiçek olanını o püsküllü olduğu için de
tozları süpürürdü ki süpürsün diye de
koştururduk.Birde Haymana çayı geçer bizden
o çayın kenarında kumlardan ev yapıyorduk.
BALKABAĞINDAN ARABA, ÇAMURDAN EVLER TARİHE KARIŞTI
Gökdemir: Çamurdan evler bal kabağından araba yapardık.Balkabağını ortadan delerlerdi böyle
adı potpotdu.Kabak arabasına potpot arabası denirdi.
KABAK ARABASINA POTPOT ARABASI DENİRDİ
Ersoy: Polatlının köylerinde
çukur kazıp içine böyle taşlar falan dolduruyorlar mı?
Gökdemir: Yok olmazdı. Çelik çomak oyunu oynardık. Yan
tarafları keserdik. iki ucu da oynamak üzere düzeltirlerdi onu.Elimizdeki
sopayı vururduk fırlar giderdi.En uzun
kim atıyorsa o kazanırdı.
Ersoy: Peki mette ceza veriliyor muydu?
Gökdemir: Ceza oyunun
kuralına göre verilirdi. Mesela şimdi diyelim ikimiz oynuyoruz . Sen kazandın da ben kaybettim ise . Onu sırtımda
gezdireceğim. Ya da onun dediği bir şey yapacağım cezaya gelecek işte.Eğer ki
beraber hayvan güdüyorsak inek güdüyorsak bu diyecek işte bir kere benim adıma
çevir hayvanları cezasız yok yani. Birde akşam hava karardığı zaman 8-10 kişi
bir araya gelirdik işte 10 kişiyse 5-5 bölünürdük kara deriz biz ona. Kim kimi
görürse kazanırdı. Kara deriz oyununu o
gören beş kazanırdı. 5 kişi kaçar 5 kişi
kovalardı.Ama biz samanlıklara kaçardık
Ersoy: Saklambaç gibi bir şey o zaman. Ay ışıgında oynanan
bazı oyunlar varmış. Mesela o aşığı alıp
gecenin karanlığında bir yere atarlarmış. Ondan sonra ayın ışığında atılan yeri
bulmaya çalışırlarmış.Böyle bir şey oynadınız mı?
Gökdemir: Biz böyle bir şey oynamadık.Bizim oynadığımız hayvan güderken 9 taş diyoruz ya 9 tane bir kişinin taşı
olurdu.Şu şekilde ondan sonra 9 tanesi bir renk 9 tanesi bir renk olur kim üç
tanesini aynı renk olarak yan yana getirirse o karşıdan bir tane taş alırdı.
CIZ OYUNU
Gökdemir: Taşlar
konarken 3 yapabilirim buna cız deriz biz. İşte bu 9 tane taşla oynanır.9 tane
benim olur 9 tanede bunun olur.Şimdi 9 tane bu diziyor her istediği yere
konuyor.Şimdi bir tane ben bir tane
karşı oyuncu taş koyuyor bu 3
tane taşı yan yana getirmemem için engel oluyor.Bende ona engel
oluyorum.Cız buydu. Bizde ne yapardık
sonradan işin püf noktasını öğrendik köşelerden konardık ilk önce ben kondum
bir tane buraya kondum. Bizim teyze oğlu da tuttu buraya kondu .Ondan sonra bir
tane şuraya konarım. Oda başka yere konduğunda
cız yapma durumum var. Ondan sonra taşları konmayı bitirdik degil mi.
İkimizde cız yapamazsak. Eğer ki boşluk
varsa bir tane o bir tane ben taş ilerletiriz .Gene birbirimize engel olarak
.Taşı oradan başka yere kaydırmaya da ZIRTGEL deriz.Yani gittikçe geldikçe taş alıyorsun.
Ersoy: Galibiyet cız
demek öyle mi ?
Gökdemir: Tabi
galibiyeti sağlıyordu.Cız diye bağırıyorduk.Ödüllendirme yoktu. Bir şey alma gibi bir şey olmazdı zaten
paramız pulumuz yoktu.Ancak ne olur işte ya sırtına biner ya benim hayvanları
bir kere çevirirdi.
Ersoy: Cezalı
durumlarda ödül durumu yok yani?
Yılmaz: Sırtında gezme vardı işte.Uzun eşek oynardık.Sapan
vardı tabi.Şöyle sallar sallar atardık onu.O sapan sallamalı olurdu. Atkıç çatal bir ağaca yapılırdı ona derdik. O
sapan dediğimiz şambelden yapardık biz onu kuş vururduk. Torunuma sapan yaptım.
Ersoy: Peki tornet var mıydı hatırlıyor musunuz?
Yılmaz: Olmaz olur
mu. Eski bilyalardan yapardık. Ondan sonra akşam olunca bizim evin orada bir
rampa vardı şimdi düzeldi orası da orada yarış yapardık. Kimin torneti geçti
kiminki geçmedi diye.
YERDEN ALDIM YER BONCUK
GÖKTEN ALDIM GÖK BONCUK
AYŞECİK FATMACIK
KALDIR BENİ HOPPACIK.
Ersoy: Güvercin taklasının tekerlemesi mi? Güvercin taklası
esasında 4-5 kişinin uzun eşek gibi böyle eğilip birisinin gelip onun üstüne
atlamasına denir.Peki bir şey soracağım aşıkları boyuyor muydunuz?
Yılmaz: Boyardık. Kimin ne hoşuna giderse o renge boyardık.
Birde ortasına kurşun dökerdik.
KIÇ KAZMA OYUNU
CÜNEYT KAYA: Toplum
arasında habersiz bir şekilde bir oyun yapılır.
4 tane karşılıklı çukur
kazılır. Herkesin elinde bir değnek olurdu. O değneği vurduğu vakit gelene kadar bu adamın
kuyularının etrafını genişletirler.Kimin kuyusu genişse o suçlu olmuş
olur.Böyle bir oyunda vardı.Çelik çomak
da denir.
Toplum arasında bu oyuna kıç kazma diye de söylerler.
Vatandaşın elinde bir tane değnek biride ortada durur o ortada duran kişi
karşıdakine meti atardı. iki taraflı sivri bir değnekten met yapılıyordu.
Değenği vurdum mu ilerlere gider.O gidip
alana kadar burada ki 3’ü birden toplaşır bu kuyuyu kazarlar. Ebe olunca bu kuyu genişler bu seferde bu kişinin zoruna
gider oturur ağlar veya digerlerinin işte eşeğini işte buzağısını ekine
girmesin diye çevirir cezası bu yani. Bu oyunun adı halk arasında kıç kazma
oyunu.
ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR ROBOT GİBİLER
YILMAZ: Şimdi ki çocuklara bakıyorum inan ki robot gibiler.
Hiçbir oyun yok, doğru dürüst gülme
yok.Benim oğlum mesela köyde fazla yaşamadı. 1973 yılında Ankara İskitler Demir Sanayisine
geldim.Birde hayata erken atıldık.Fakirlik vardı mecbur çalışarak
geçiniyorduk.Anlattıkça çocukluğunu
hatırlıyorsun hayat şartları bazı şeyleri
unutturuyor.Çivi oyunu deyince biz şey yapardık tuzak yapardık o oyun degil de
tuzak.Malların mayısına kuşlar o sığırcık kuşları gelirdi onları yakalamak için biz tahtanın
üzerine çivi çakardık.Öyle misineden şöyle daire yapardık onlar orada
deşinirken ayakları takılırdı kuşları yakalardık.
Ersoy: Peki at
kılından top yapıyor muydunuz?
Yılmaz: Onu ben yapmadım ama at kılından top gördüm.
FATMA SAKARYA’DAN
ÇOCUK TEKERLEMELERİ
Fatma Sakarya: Çıktım
asfalt yoluna/Karşıdan gelir hoca/ bastonlu hoca anne ben küçük müyüm
bende isterim koca dedim küçük teyzemin
oğlunu aldım.
Ersoy: Başka tekerleme söyler misin bize?
Fatma Sakarya: Konya kazasında kazancılar karşısında/ Kasap
kemalin kızı Kamile’yi kaçırmışlar/ kaçıranı karakolda kamçıyla kamçılamışlar.
Bunları kitaplarda falan bulamazsınız bu tekerlemeler bizim zamanımızda kaldı.
Ersoy: Kızlar siz
neler oynardınız birde isminiz yaşınız?
Fatma Sakarya 1961’de
doğrum. Ev hanımıyım. Küçükken okulumuzun bir yerinde bir tane ağaç vardı
orada köşe kapmaca oynardık o ağaçlarda.
Okulun bahçesinde saklambaç oynardık.
Ersoy: Çaputtan bebek
yapıyor muydunuz?
Sakarya:Ç Evet o
bebekleri yapardık annem çok kızardı. Evimiz gecekonduydu ev çocukla doluyor
diye. Bizde kutuları çaputlarımızı, igne, ipliklerimizi bebeklerimizi kutuya
koyardık çatıya saklardık ki kimse almasın diye.Sonra oradan alırdık ertesi gün
dikiş dikerdik işte .Bende Gölbaşı’danım.
Ersoy: Peki şimdi seksek oynuyor muydun?
Sakarya: Tabi oynardık tebeşirle çizerdik yere.
Ersoy: Senin söylediğin
tekerlemeler sadece bir oyun için miydi
yoksa pek çok oyun için mi?
YAĞ SATARIM BAL SATARIM
SAKARYA: Yağ satarım bal satarım vardı evet onu da çok
oynardık. Cik cik cik Ayşecik /dalda erik Fatma Girik/ filiz akın suda yosun
Nejdet Tosun bu şekildeydi.Bizim
çocukluğumuz güzeldi.