29 Ekim 2013 Salı

Çelenk töreninde andımızı okudular

CHP ve ADD’den protesto

CHP ve Atatürkçü Düşünce Derneği, dün Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla ilçe protokolünün Atatürk Anıtı’na çelenk sunmasından sonra Andımızı okudu. CHP İlçe Başkanı Türker, ilkokullarda okutulan andın kaldırılmasını protesto etmek amacıyla bunu yaptıklarını söyledi.

CHP Polatlı İlçe Teşkilatı ve Atatürkçü Düşünce Derneği Cumhuriyet Meydanı’nda Atatürk Anıtı’na çelenk sunma töreninden sonra topluca ‘andımız’ı okuyarak uygulamanın kaldırılmasını protesto ettiler.
Dün saat 13.00’da Cumhuriyet Meydanı’ndaki Atatürk Anıtı’na çelenk sunuldu. İlçe Kaymakamı Gürsoy Osman Bilgin, Topçu ve Füze Okulu Komutanı Tümgeneral Avni Angun ve Belediye Başkanı Yakup Çelik çelenk sunma programını bitirdikten sonra, törene katılan CHP ve ADD üyeleri hep birlikte and okudular. Ardından da “Ne Mutlu Türküm Diyene” pankartı açtılar.
Cumhuriyet Halk Partisi İlçe Başkanı Ömer Lütfü Türker konuyla ilgili olarak şu açıklamayı yaptı:
“Yapmış olduğumuz andımız okuma programı, Atatürkçü Düşünce Derneği ile istişare sonucu yapmış olduğumuz bir olaydır. Cumhuriyetin 90. Yılında cumhuriyete sahip çıkmak adına yapılmış bir programdır. Cumhuriyet Bayramı tabii dünyanın en büyük bayramlarından biridir. Cumhuriyeti yaşayamayan ülkelere de cumhuriyet nasip etsin Allah'ım diyorum. Cumhuriyet bağımsızlığın, özgürlüğün ve demokrasinin simgesidir. Tüm ülkelerde yaşamasını canı gönülden isterim. Bugün Tandoğan meydanında Polatlı’yı temsil edeceğiz” dedi.

24 Ekim 2013 Perşembe

ENGELSİZ ENSTRÜMAN

Her tuşta mutluluk buluyorlar

Piyano'nun tuşuna dokunmak engel tanımıyor. Melodiler Engelsiz Hayat Merkezi'nde, narin parmakların dokunuşu ile hayata tutunma aracı oluyor. Müzik Öğretmeni Serdar Atalay ve Merkez Koordinatörü Harun Çimen, merkezden yararlanan engellileri bu ve benzer yöntemle daha çok sosyal hayatta yer edinmeleri konusunda eğitiyorlar. Engelli öğrenciler ise her tuşa dokunuşlarında farkındalık yaşıyorlar.

Polatlı Belediyesi'nin yaklaşık bir yıl önce hizmete açtığı Cemil Meriç Engelsiz Hayat Merkezi'nde, nice engellilerin kurdukları yaşam görülmeye değer. Kurslar, eğlenceler, eğitimler ve diğer sosyal öğretiler merkezin müdavimlerine yeni bir dünyanın kapısını açıyor.

Cemil Meriç Engelsiz Hayat Merkezi'nde öğrenciler, şimdi de müzik öğretmeni Serdar Atalay'ın eğitimiyle piyano öğreniyorlar.

Zarif parmaklarıyla dokundukları her piyano tuşu onları farklı dünyalara ve farklı güzelliklere götürüyor. Aslında bu durum engelsiz hayat merkezinin gerçekten de “ENGELSİZ” olduğunu gösteriyor.

Cemil Meriç Engelsiz Hayat Merkezi Koordinatörü Harun Çimen geziler, açık hava sinema günleri, kurslar düzenlemek suretiyle engellilerin yaşam alanlarına anlam kattıklarını söyledi. İlk kez olarak da piyano kursu ile farklı ve ilgi çekici bir alanda eğitim verdiklerini kaydetti. Çimen, bir tuşun çıkardığı sesin engelliler açısından mutluluk kaynağı olduğunu belirtiyor.

160 ENGELLİNİN YAŞAM ALANI OLDU

Koordinatör Harun Çimen, Cemil Meriç Engelsiz Hayat Merkezi'nden yararlananların sayısını 160 olarak açıkladı. 60 engellinin sürekli olarak merkezden yararlandığını söyleyen Çimen, Piyano, Gitar, Satranç, Tavla, Spor kurslarının yanı sıra Kur'an derslerinin de verildiğini kaydetti. Çimen ayrıca yakında işaret dili kursunun da açılacağını vurguladı.

ENSTRÜMANI DUYUNCA MUTLU OLUYORLAR

Cemil Meriç Engelsiz Hayat Merkezi'nde müzik öğretmeni olarak görev yapan Serdar Atalay ise Polatlı'da bir ilk olarak engelli öğrencilere piyano kursu verdiklerini söyledi. Atalay, “Bu kurslarda öğrenciye önce müzik akımları hakkında bilgi veriliyor. Türk müziğinde hangi enstrümanlar kullanılır önce bilgi verilip daha sonra o enstrümanı çalmaya durumu müsait olanları teşvik ediyoruz. Halen sekiz çocuğumuz piyano kursuna devam ediyor. Engelliler karşılığını alabileceği enstrümanla çok mutlu oluyorlar. Her tür müziğe eşlik edebiliyorlar” dedi.





18 Ekim 2013 Cuma

Çanakçı Köyü’nde bayramlaşmaya çıktık
   
  Bayram gezen  çocukların yerine in cin top oynuyor

 Kurban bayramının ikinci günü  Çanakçı Köyü’nde  bayramlaşmak için büyüklerin ve muhtarın evine  konuk oldum.
 ÇANAKÇI KÖYÜ'NE KONUK OLDUK
Her kurban bayramı olduğu gibi aile içinde bayram geleneğine uyarak  küçükler büyüklerin elinden, büyükler küçüklerin gözlerinden öperek bayramlaştık. Kurban bayramında genellikle  kurbanın kesilmesi, ihtiyacı olanlara dağıtılması ardından  her evde  topluca sofraya oturup et kavurma yenilmesi geleneği devam etmekte. Sonrasında ise bayram ziyaretleri başlar. Kurban bayramının ilk günü biz gazeteciler yine her bayram olduğu gibi Polatlı kamuoyuna  protokolün bayramlaşma merasimini aktarmak üzere çalıştık. Bayramın ikinci günü ise  hem büyüklerimizin elini öpmek hem de ‘köyden bayramlar  nasıl yaşanıyor’ diye haber yapmak için Polatlı’nın  17 kilometre uzağındaki Çanakçı Köyü’ne konuk oldum.

 ÇOCUKLUĞUM BU KÖYDE GEÇTİ
Çanakçı Köyü ilçe merkezine 17 kilometre uzaklıkta, Kalesiyle meşhur  Helenistik döneme  ait ‘ Kutsal alan’ ve Roma  dönemine ait  kale surları bulunan, Kale Tepe’de bulunan mağarasıyla oldukça önemli köylerimizden. Çanakçı Köyü’nde eski bayramları  hem yaşamış hem neşesine tanık olmuştum. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra ilk kez bir kurban bayramını daha  Çanakçı Köyü’nde-doğduğum evde ve çocukluğumun geçtiği  köy yollarında, eş dost akraba ve büyüklerimin yanında- geçirmek için tuttum köyün yolunu…
 HAYMANALI KÜRT SÜLEYMAN’IN EVİNDE BAYRAMLAŞMA
Çanakçı Köyü’nde  çok çeşitli yörelerden göç etmiş aileler yaşamakta. Bu köye ilk yerleşen Hacıbekirler sülalesi, Sincan Polatlar  Köyü’nden Kelleler  olup 1000’ e yakın küçükbaş ve büyükbaş hayvan  sürüleri ile köye istihdam sağlayan ağalar olarak   tanınırlar. Köyde  konak tipi evlerin  sahibi olan ağalar, şimdi hayatta değiller. Buna rağmen konaklar  içinde yaşayanlar sayesinde  kullanılır vaziyette. Biz çocukluğumuzda konakları hayranlıkla seyrederdik. Çünkü, köy evlerinin sadeliğine karşın konaklar  farklı mimarisiyle köy ve ağalar arasındaki zengin  fakir ayrımını çok açık yansıtırdı.Bayramda elimizde torbalar fıstık şeker toplamak için çekinerek gittiğimiz konak avluları şimdi   yarı boşalmış  halde gördük. Çanakçı Köyü’ne Haymana’dan gelen Kürt Süleyman Çavuş’un- annemin babası, benim de dedem-   vefatından sonra  ilerlemiş  yaşına rağmen kocasından kalan  hatıralarını terk etmeyen ve eşinin  ocağını tüttürmeye  tek başına devam eden  Sebiha Atakan’la bayramlaşmaktık. Bu köy evinde konaklara göre pek değişim olmamıştı. Konuklara   et kavurma, tatlı ikram ediliyordu. Fıstık şeker ve kolonya döküldükten sonra, hal hatır sorma  ve selamlaşma faslı tıpkı  eskisi gibiydi.
ELLERİNE KINA YAKMIŞ BAYRAM ÇOCUKLARI YOKTU
 Çanakçı Köyü’nün sokaklarını dolaştığımızda, çocukluğumuzda her evden çıkan ellerine kına yakmış bayram çocuklarından bir tanesine  bile rastlayamadık. Köy çeşmesi tamtakır kurumuş. Sokaklarda adeta in cin top oynuyordu.  Bizde Yokarı çeşmenin yanında oturan Muhtarı ziyaret ederek muhtarın annesi Havvadudu Özmen’in elini öptük.
MUHTARIN ANNESİ BİZİ KARŞISINDA GÖRÜNCE ŞAŞIRDI
 Çanakçı Köyü girişinde ‘Doruk’ ve en  sonunda ‘ Kale’ tepesi arasında oldukça uzun bir mesafe vardır. Biz Kale Tepesi komşuları olarak Muhtar Emin Özmen’in ailesinin- Cobullar sülalesinin- köyümüze göçtükleri zamanlara  tanık olmuştuk. O günlerde muhtarın annesi Havvadudu Özmen, köyümüzü Bolu’ya göre kurak ve bozkır olduğunu  ima ederek ağaçsız bir köye gelmenin mutsuzluğundan söz etmişti. Çok çalışkan olan Bolulu komşularımız köyde  küçükbaş hayvancılık ve çobanlık mesleğiyle oldukça  söz sahibi oldular. Köy muhtarının annesi Havvadudu Özmen: “Biz bu köye geldiğimizde kimseyi tanımıyorduk. Çanakçı’da  iyi ve kötü kendine göre çok günümüz geldi geçti ama artık o günler çok geride kaldı. Bu köyde yaşlandım. Kimseden kötülük görmedim. Eskiden olduğu gibi bayramda Polatlı’da bayramlaşmak için  kapımızı çalmanıza  çok sevindim. Sizi evimizde ağırlamak beni geçmişe götürdü.  Sen daha küçücük bir kızdın, anamla şu Kale’de koyun gütmeye gider, ağılda koyun sağmaya merak ederdin.  Hey gidi günler hey, sizin komşuluğunuza hiç doyamadık. Evleriniz boş kaldı. Keşke tekrar köye gelseniz,  eviniz de yıkılmamış olur” dedi. Bu sözler ikimizi de duygulandırdı. Havvadudu Özmen asla unutamayacağım köy konukseverliğiyle bizi yanında gelini ve gelininin gelini olduğu halde  çeşmenin yanına kadar geçirdi.
BAYRAMLAŞTIKTAN SONRA ŞEHRE DÖNÜYORLAR
Ankara’ya küçük yaşta gelin giden Kürt Süleyman Çavuş’un kızı Mahiye Koca ise Çanakçı’da eskiden bayramları çok kalabalık bir şekilde kutlardık. Bayram hazırlığı evlerde günlerce sürerdi. Köyde çocuklar sabah erkenden bayramlaşmaya çıkar. Delikanlı kız ve erkek gruplar öğle üzerin beklerdi. Öğleden sonra genç kadınlar,  evli erkekler takım takım bayram gezerdi. Bayramdan önce evlenen çiftin evine giden  arkadaşları, yeni evli çiftin evinde tatlı tatlı yaramazlık ederek onlara naz ederdi, diye anlattı. Karlı kış günlerinde dahi bayramlaşma adetleri hiç aksamayan köylerde; görünen o ki, bayram yalnızlığı,köyleri  şehirlerden çok daha fazla vurmuştu. Şehirde görülen hareketlilik köy sokaklarında sonsuz bir sessizliğe bürünmüştü. Biz oradayken Çanakçı Köyü’ne  büyüklerinin elini öpmek ve yakınlarının mezarlarını ziyaret etmek isteyen bayram konukları  ise geldiği gibi hızla şehre geri dönüyordu.









Kaymakam Bilgin oğlu ile bayram traşına çıktı

Polatlı Kaymakamı Gürsoy Osman Bilgin, oğlu Yiğit Alp ile birlikte bayram traşı olmak için geldiği berber dükkanında objektiflerimize yakalandı. Berber dükkanında sohbet ettiğimiz Kaymakam Bilgin, “biz de her vatandaşımız gibi bayrama hazırlanıyoruz” dedi.

Kurban Bayramı dolayısıyla şehirde oluşan kalabalık, bayramı en iyi şekilde geçirebilmek için hazırlık yapıyor. Esnaflar bayramın bereketiyle dolup taşıyor. Bayramlarda en çok iş yapan esnaflardan birisi de berberler. Adeta geleneksel hale gelen bayram traşı için her berber dükkanında sıra oluşuyor.
Kavukçuoğlu işhanında Berber İlhan'ın müşterisi ise ilçe kaymakamı Gürsoy Osman Bilgin'di. Bilgin'i traş olurken görüntüleyemedik ama oğlu Yiğit Alp objektiflerimize gülümsedi.
Kaymakam Bilgin, “çocuklarım bayram sevincini yaşasın, o günü özel hissetsinler diye onlara bayram hediyesi alırım. Ayrıca her bayram tatiline çıkmadan önce onlarla birlikte mutlaka Polatlı'da bayram traşı olurum” dedi.
ÇOCUKLAR İÇİN BAYRAM BİR BAŞKA OLUYOR
Kaymakamı Gürsoy Osman Bilgin, bayram traşı olmak üzere oğluyla birlikte gittiği berber dükkanında sohbet ederken bayramların çok özel yaşanması gerektiğini söyledi. Bilgin, “Bu konuda bir ebeveyn olarak çok dikkat ederim. Çocuklarıma her bayram, bayramı anlasın, bu günlerin özel olduğunu hissetmeleri için bayram hediyesi alırım” dedi.
BAYRAM TRAŞINI POLATLI’DA OLURUZ
Bilgin, berber dükkanında, müşteri ve dükkan sahibiyle sohbeti sırasında, “Polatlı’dan başka bir yerde traş olmam. Bilhassa bayram traşı için mutlaka Polatlı’yı tercih ederim. Bu hususa çok dikkat ederim. Bayram tatilime çıkmadan önce çocuklarımla birlikte buraya gelir bayram traşımı olur sonra iznime çıkarım. Bayramları çocuklarımıza öğretmek bizim görevimiz” diye konuştu.



Cepteki paraya göre bayram alışverişi

Gençler artık alışverişi bayrama bırakmıyor

Kurban Bayramını kutlamak üzere gün sayarken vatandaşın bayram hazırlıkları yerinde görmek üzere Perpa Pazar yerini ve mağazaları dolaştık
SİZLER İÇİN PAZARI GEZDİM
İlçemizde Kurban Bayramı hazırlıkları hızla devam ederken vatandaşın alışverişnabzını yoklamak üzere sokağa çıktık. Halkımız bayram alışverişinde cebindeki paraya göre davranıp duruma göre pazarı veya mağazaları tercih ediyor. Biz öncelikle pazaryerine uğradık. Çoğunlukla kadın sergicilerin bulunduğu Perpa’da esnaflar, müşterilerini sohbet muhabbet ve sabırla bekliyordu. Bayramda son iki günün çok önemli olduğunu vurgulayan pazarcı esnafı Ramazan bayramındaki yoğunluğun olmadığından şikayet ettiler. Ramazan ve Kurban Bayramı arasındaki satışların az olma nedenini her esnaf kendisine göre farklı farklı değerlendirdi. Kimi et bayramı ondan, kimi kredi kartı yüzünden, kimi de gençler bayramda giyinmiyor, diyerek açıklamaya çalıştı. Öte yandan pazarcı esnafının birleştiği nokta; bayramlarda en çok çocuk giysi satışının olmasıydı. Pazaryerinde konuştuğumuz ebeveynler, çocuklara giysi alırken hemen oracıkta giydirip olup olmadığını kontrol ederek, pazarlık usulü alışveriş yapmaktan memnun olduklarını ifade ettiler.

GENÇLER BAYRAMLIK ALMIYOR
Pazarın yerinin çok tenha olduğu öğle saatleri satışlardaki durgunluğu da yansıyordu. Polatlı çarşısında durum biraz daha farklıydı. Caddeler oldukça kalabalıktı. Bayramlık alış verişler için dükkanları gezen müşteri kitlesi pazara göre oldukça farklılık gösteriyordu. Bir mağazada rastladığımız alışveriş yapan gençler, bayram alışverişi yapmadıklarını ifade ederken, esnaf bu durumu şöyle açıkladı: “ Gençler eskisi gibi bayram alışverişi geleneğini sürdürmüyor.Onlar artık alışverişlerini bayrama bırakmıyor” dedi.
KREDİ KARTI OLAN BİZE GELMİYOR
Perpa’da sergi sahibi olan gerçekleştirdiğimiz esnaflardan ilki Ziyafet Özcan oldu. Özcan, eşiyle birlikte açtığı sergisinde müşterisini beklerken bugün daha siftah yapmadıklarından söz etti. Bizim müşterimiz orta ve düşük gelirli ailelerden oluşmakta, dedi. Fiyatların 7 TL’den başlayıp, 10-15-25- 40 ve 50 lirayı bulduğunu söyledi. Hazır örgü, trikodan oluşan satış reyonunda bu yıl çocuk giysilerinin revaçta olduğunu ifade etti. Zenginler ve kredi kartı olanlar markete ,AVM’lere; gücü olmayanlar bize geliyor, diyerek marka tutkunlarına da sitem etti. Ziyafet Özcan, Perpa’dan pek şikayeti olmadığını ama ısınma problemi yaşadıklarını da iletmemizi istedi.
GARİBANLAR YERİ: PAZARYERİ
Adını vermek istemeyen bir kadın esnaf, garibanlar yeri; pazaryeri diyerek kredi kartı olanlar, marka tutkusu olanlar bize gelmez, dedi. Kadın esnafımız, “20 yıldır pazarcılık yapıyorum. Her Pazar tezgahımız açar çoluk çocuk birlikte çalışırız. Bu bayram eskisine göre satışlarımız çok durgun. Belki arife günü hız kazanır. Komşularımızla rekabet halindeyiz. Bazıları sürümden kazanmak için fiyatı düşürüyor. Serbest piyasa bu ama ben öyle düşünmüyorum. Ankara, Konya, Eskişehir, Bursa,İstanbul’dan kaliteli mal getiriyorum, fiyatı neyse ona satarım. Her sezon kendine göre değişir. Okul sezonu eşofman, bayram sezonu da kendine göre satışları olur” satırlarına yer verdi.
PAZARIN EN YAŞLI ESNAFI: 90 YAŞINA KADAR BURADAYIM
Pazar yerinde tuhafiye sergisini başında ak çarıyla(tülbent) müşterisini bekleyen Türkşereflili Eda Koç tam 70 yaşında olduğunu söyledi. Genç pazarcı esnafına taş çıkarttığını iddia eden çalışkan kadın esnafımız Koç, eşim ölünce çocuklarıma bakmak, evimi geçindirmek için çalışmak zorunda kaldım. Okumam yazmam olmayınca ne yapsam diye düşündüm, pazarcılık yapmaya başladım. 20 yıldır pazara sergi açarım. Semt pazarlarına da giderim. Daha çocuklara yönelik, toka ve oyuncaklar satarım. Perpa’da sergi açmak güzel; yağmur yağış yok; semt pazarları ise oldukça hareketli geçiyor, dedi.
BABAANNEM OĞLANLARA MEKTUP YAZARSIN DİYEREK OKULA GÖNDERMEDİ
Eda Koç’a eski bayramları sorduk ama o dertli olduğu konudan söz etti. Koç: “ Eskiden bayramlarda gelen giden çoktu. Şimdi kimi tatile kimi parka koşuyor. Evlerde bayram hazırlıkları günlerce sürerdi. Ben bu bayram hiçbir hazırlık yapmadım. Eskiden birlik dirlik vardı. Babaannem, oğlanlara mektup yazarsın diye beni okula göndermedi, anamın babamın hiç sesi çıkmadı. Şimdi telefonla konuşuyorlar ama bizim yaş geçti” diyerek geçmişten söz etti.
GENÇLER BAYRAMI TERCİH ETMİYOR
Perpa pazaryerinden sonra uğradığımız mağazada alışveriş yapan gençlerle söyleştik. Gençler, bayram alışverişi için gelmediklerini bu mevsimde çok gereksinim duyulan yağmurluk almaya geldiklerini söylediler. Mağaza sahibi Aysel Çakmak, geçen senelerdeki bayram yoğunluğu yok çünkü genç kesim müşterimiz alışverişi bayram bırakmıyor. Daha önemlisi alışverişi daha rahat ve uygun zamanlarda yaparak bayram telaşıyla bir araya getirmiyor,dedi.
BAYRAMLIK ALMAK TARİHE Mİ KARIŞIYOR
Bayram gelince, vatandaşın akın akın bayramlık giysi almak için sıraya girdiği mağazalar tarihe karışıyor. Esnaflar ağız birliği etmişcesine , geçmişte bayramda hiçbir şey almasa kat kat çorap alan eski müşteri yok artık diyorlar. Genç mağaza sahibi Çakmak’da aynı fikirde, bayramlık giysi almak sanırım tarihe karışıyor. Eskiden mağazamız dolar taşardı. Yeni nesil o kadar çok giysi alıyor ki, bayramda bayramlık alma gereği hissetmiyor diye konuştu.




11 Ekim 2013 Cuma

Nobel'i taşralı biri kazandı başkentli entel geçinenlere duyurulur

Mutlu ÖZ

Başkentten gelen ve dışları cilalı ikballerimizle geçenlerde aramızda bir sohbet gelişti.

Konu taşra basını idi.

İşlerine gelince öve öve bitiremedikleri yerel basını, en ufak dokunuşta “küçücük gazetelerde bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz’ diye itham etmelerine tanık olmak pek hoş değildi. Bu tarz küçük yorumları önemsemedim elbette ama yine ardından Ankara’da yaşayan bir eğitimci (!): “Biz dünyaya Başkentten bakıyoruz, sizler taşradan kendi küçücük dünyanızdan… Hiç sizinle bizim olayları değerlendirmemiz bir olur mu?” deyince “ya siz kendinizi ne sanıyorsunuz?” demeden geçemedim.

Çünkü, bu şehirli ve eğitimli (!) analizcilerin çelişkileri Polatlı’dan ekonomik kazanç sağlıyor olmalarıydı. Bu değerli eğitimci ve danışmanlarımız (!) rantları ve çıkarları söz konusu olunca hiç renk vermeden, taşralıların karşısına çıkıp; ‘yerelin çok önemli olduğu’ vurgusunu yapabiliyordu.

Güya başkentlilerin orta yerde, sanki çok yol aşmış gibi dolaşıp; taşralı, şehirli ayrımcılığı safsatalarını sallamadan önce beynimde şu sorular hızla geldi ve geçti.

1- Başkentten geliyor olmaları onların aydın ve entelektüel olduklarını mı gösterir?

2- Taşralılar ‘aydın, her yerde aydın!’ diyerek illa ki savunma yapmak zorunda mıdır?

3- Bundan sonra Başkentten gelen ‘dışları cilalı içleri boş olanlara’ misafirperver davranmayarak hadlerini bildirelim mi ?...

Bu günlerde taşrayı küçücük beyinleriyle değerlendirenlere yanıt ise benden önce Nobel Edebiyat Ödülünü kazanan Kanadalı kısa hikâyeci Alice Munro’dan geldi.

Alice Munro, ekonomik buhranlar yaşayan 1931 yılında Güneybatı Ontorio’da doğan Münzevi bir küçük kasaba kadını.

Munro’ya yazarlığa ilk başladığı yıllarda edebiyat çevreleri seçtiği temalar nedeniyle sıkıcı bir ev kadını muamelesi yapmışlar.
Onun tüm yaşamı ise hikâyelerinin temelini oluşturmuş Hikayelerde kendilerine özgü meşguliyetleri, kibirleri, ihtirasları ve dertleriyle sıradan görünen ama birbirinden farklı insanların hikaye etmiş. Kasabasından çıktığı çevre ve çerçeve bir edebiyat yıldızının doğması için pek umut vermemiş ama 2013 Nobel Edebiyat Ödülünü Kanadalı kısa hikâyeci Alice Munro kazanmış. Ödülü kazanan 13. kadın yazar olan Munro’ya verilen ödül, yalnızca kadın edebiyatının ve Kanada edebiyatının değil, aynı zamanda kısa hikâye türünün de daha fazla ilgi ve saygı görmesi açısından ve taşrayı küçümseyenler açısından bizce de çok çok önemli.

10 Ekim 2013 Perşembe

Seçimler sadece erkeklerin olmamalı
Mutlu ÖZ
Polatlılı kadınların Belediye Meclis Üyeliği'ne seçilme şansı yine yaklaşıyor.
Kadınlarımızın seçim meydanlarını sadece erkek adaylara bırakmamasını tavsiye ediyorum. Bunun için çalışmalarını ve mücadele etmelerini istiyorum. Kadınlarımıza mesajım şu..
Sizleri ev ev dolaştırıp, sonra başkan yardımcılıklarını, meclis üyeliklerini erkeklere veren partililere göz yummayın.! Çünkü kadınlar olarak Polatlı'daki kadınlarımızın sorunlarını en iyi sizler, bizler anlarız.
İlçemizdeki partilerin meclis üyeliklerini talip olun, kadın meclis üyesi adaylarıerkek rakiplerinizi ve parti başkanlarınızı zorlayın!
Kadınları meclis üyeliği veya bir başka siyasal görevde geri sıralarda bırakan yöneticileri zorlamalısınız. İlçe başkanlarınızı, belediye başkan adaylarınızı zorlamanız gerekiyor. Siyaset kolay değil ve sizler de kadın olarak bu zorlu yolda gerekli donanıma sahip olmalısınız.
Belediye Meclisi'nde kadınlar ve erkekler eşit olmalı.
Polatlı Belediye Meclisinde erkek egemen gurup olmamalı. Kadın üye sayısı daha fazla olmalı.
Herkesin bireysel seçimine, yaşama hakkına saygılıyız.
Şu anda partilerde görev yapan kadınlara, görevli olmayan ve fakat siyasette bulunmak isteyen kadınlara önerim, hangi parti olursa olsun ortak paydada buluşmalı ve mücadele etmeliler.
Kadınlarımız her seçimde seçmen olmaktan çıkmalı, mecliste temsil edilmeli ve vitrin olarak değil, siyasette hizmet etmek için görev almalılar.
Bu seçimler çok önemli.
Çünkü belediye meclisinde görev alacak olanların belirli bir kısmı Ankara'da görev yapacaklar. Bunların arasında niçin kadınlarımız olmasın...
Haydi Polatlılı kadınlar, siyasette görev almaya ve mücadele etmeye.
Şehrimizi kadın ve erkek ortak yönetmeli.
Parti yöneticilerine de bir mesajım var.
Eğer partinizde bir kadın, meclis üyesi olmak istiyorsa lütfen fırsat tanıyın. Ve en önemlisi erkek eşler. Kadınlarınızın siyasette yer almasını teşvik edin ve destekleyin.

9 Ekim 2013 Çarşamba

Polatlı'nın deneyimli ustaları içen müthiş proje

Polatlı'nın emektar ustaları haydi işbaşına!

Ankara Kalkınma Ajansı ve OSTİM Vakfı işbirliğiyle Polatlılı 65 yaş üstü ustalar için, Bir Bilge Bin Bilge Projesi ile deneyimlerini genç kuşaklarla paylaşmaya çağırıyor.

ESNAF RÖPORTAJLARI PROJEYE KAYNAK OLDU

Ankara Kalkınma Ajansı Polatlı’nın gelişimine katkı sunan 65 yaşı geçmiş olan ustaları yeniden istihdama katkı sunmaya davet ediyor. Polatlı Postası'nın öteden beri gerçekleştirdiği esnaf röportajları ise bu projeye kaynak teşkil etti. Buna göre Ankara Kalkınma Ajansı ile OSTİM Vakfı “Bir Bilge Bin Belge” adı altında proje geliştirdi. Projede 65 yaşın üzerindeki deneyimli ustaların tecrübelerini genç kuşaklara aktarması öngörülüyor ve ayrıca bu ustaların da istihdam edilmelerine olanak sağlanıyor.
BİR BİLGE BİN BİLGE PROJESİ

Ankara Kalkınma Ajansı Polatlı’nın gelişimine katkı sunan 65 yaş üzeri ustaları yeniden istihdama katkı sunmaya davet ediyor. Polatlı Postası Gazetesi’nin öteden beri gerçekleştirdiği ve geleneksel hale getirdiği ‘Esnaf Röportajları’ OSTİM Vakfı'nın dikkatini çekti. Proje ilçe bazından çıkarılarak Ankara Kalkınma Ajansı ve OSTİM Vakfı'nın birlikte düzenlediği “ Bir Bilge Bin Bilge” de projesi kapsamında tüm Türkiye çapına yayılmaya devam ediyor. 65 yaş üstü ve her meslekten ustaların beyin gücünden daha fazla yararlanılmasını gaye edinen proje, ‘Kıdemli Uzman Hizmetleri Sistemi’ adı altında mesleğinin tüm inceliklerini tatbik etmiş kişilerin deneyimleri sayesinde elde ettikleri bilgiyi yeni nesillere aktararak toplumsal faydayı en üst seviyeye çıkarmayı hedefliyor.

OSTİM VAKFI AHİLİK KONUSUNU DA DÜŞÜNÜYOR

OSTİM Vakfı Genel Sekreteri Gülnaz Karaosmanoğlu konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada bu projede amaçlarının ahilik esnaf geleneğinin de geliştirilerek yaygınlaştırmayı amaçladıklarını söyledi. Karaosmanoğlu açıklamasında, “Bir Bilge Bin Bilge’ projesinde yıllarını mesleğine adamış ustalar ve bilgi birikimine ulaşan herkesin istihdama kazandırılmasını hedefliyoruz” dedi.

POLATLI'NIN USTALARINDAN BİLGECE MESLEKİ SÖZLER

Muzaffer Temizkan (Kübik restoran): “Helal kazanç incelir kopmaz.” Şükrü Ökmen (Lokantacı): “Ustasından, çek bir kanarya balıklı olsun”. Abdullah Kurt (Fırıncı): “İnsanı ekmek gezdirir.” Necati Sevindik (Taksici): “Ömür biter yol bitmez.” Hüseyin Akman (Kalaycı): “Ateşten gömlek giymeyince kalaycı olunmaz.” Mehmet Ali İşsever (Marangoz): “Hayatımı yazsam senin yaprak almaz.”




2 Ekim 2013 Çarşamba

‘1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü’nde de çalışıyor
Polatlı’da ahşap fıçıcılığın tek temsilcisi: Mehmet Ali İşsever
HAYATIMI YAZSAM SENİN YAPRAK ALMAZ
Polatlı’da ‘eski toprak’ diye anılan ve hala çalışmakta olan yaşlılarımızdan Mehmet Ali İşsever’i atölyesinde ziyaret ettik. O ilçenin tek ahşap ustası elinden gelmeyen yok. Hani nezaketsiz insanlara argo cümle kurarak ‘Kereste’ misin veya ‘odun’musun diyerek eleştiririz ya. İşte Mehmet Ali İşsever, keresteyi, odunu yontarak el maharetiyle ölçüp, kesip, biçip vazgeçilmez araç gereçler yapıyor. Polatlı’nın meşhur ahşap ustası Türkiye çapında, hatta dünya çapında bir zanaatkar. Dışardan gelen yerli yabancı turistler atölyesini geziyor, bilgi alıyor ve elinden çıkan bebek beşikleri, tahta sedirler, oklavalar, hamur yoğurma teknesi, rahleler, oturaklar, teldolaplar, tokaçlar, bazlama tahtaları, pisleğeçleri alıyorlar. Marangoz Atölyesinin burcu burcu çam terebentin kokusuyla mest olmuş babadan oğula geçen, eskilerden bir mesleğin, hızar makinesinden geçen yolu 1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü’nde de durmadan işliyor Mehmet Ali İşsever ile..
İŞSEVER: ATÖLYEMDE ÇALIŞIRKEN YAŞLILIĞI UNUTUYORUM
Hareket olunca bereket olur! Diyerek odunları, adam eden; mutfaklara araç- gereç ve malzeme üreten Mehmet Ali İşsever 1933 Bulgaristan Osmanpazarı, Eskicuma, Deliormanlı Köyü’nden. 1937 yılında Türkiye’ye gelerek ailesiyle Edirne’ye yerleşmiş. Edirne Büyükdöllük Köyü’nde bir müddet kalarak oradan Üçpınar Köyü’nü göçmüşler. Yaşam macerası böyle ustanın. Daha sonra Üçpınar Köyü’nden Polatlı- Fatih Mahallesi -Bilgen Caddesi’nde otururken çıraklık ve ustalık dönemi başlamış. Şimdi Cumhuriyet Mahallesi’nde oturuyor, atölyesini Özdemir Pasajı’na taşımış. Mehmet Ali İşsever, “ Fıçı işini 16 yaşında babam Salih İşsever’den öğrendim. Baba mesleği marangozluğu meslek edinmekten çok mutluyum. Çıraklık günlerim geride kaldı. Zanaatımız aritmetik bilmeyi gerektiriyor. İşin püf noktası bu aslında. Neredeyse 70 yıldır ahşap ustasıyım devlet kapısında olsaydım iki kez emekli olabilirdim, dedi.
KERESTE ONUN ELİNDE HAYAT BULUYOR
Mehmet Ali İşsever, hiç yaşlı gibi değil ‘ hoş geldiniz ba!’ diyor muhacirce. Boş durmayı sevmiyor. Kavak , çam her ne ise hızardan kesip harıl harıl işine devan ediyor. Mehmet Ali İşsever, el emeği göz nuru malzemelerini tahtanın, talaşın kekremsi kokusunun içinde anlatıyor. İşsever: “Ahşap fıçıları buzdolabının olmadığı zaman yapardık. Çiftçiler fıçılara peynir, tereyağı koyardı. Yine tahta ayran yayığında çıkarılan tereyağının tadını hiçbir şey tutamazdı. Şu, su bardağı(su bardağı değdi kocaman bir tahta matara) içine doldurulan suyu buz gibi soğutur. Tarlaya giderken çiftçinin hiç yanından ayırmadığıydı. Ekmek tablası kadınların el yarenidir. Üstünde yufka açarlar. Çevirgeçle yufkayı saç üzerinde çevirirler. Bazlama tahtası, oklava, hamur yoğurma teknesi. Tahtadan bebek beşiği eskiden ne çok yapardım. Şimdi bile tek tük köylerden gelip beşik yaptıran var. Eskiden 5-10 liraya yaptığım tahta beşiği şimdi 60 liraya yapıyorum. Çocukların yürümesini kolaylaştırmak için el arabası, teldolabı, tahta sedir yapardım kanepeler icat edilmeden. Tahtayı çakardım dört ayak üzerine, halısını serer üstüne otururdu insancıklar. Kuran okunan rahle, çekmeceli tahta masa, yün yıkamaya yarayan tokaç, merdane yapardık.Daha aklınıza gelen kızın kızanın evde, tarlada işine gerekli olan her tür eşyayı aritmetik bilgim ve gönyemle kese doğraya bir sanat eseri gibi yapıyorum ” diye anlattı.
GÖNYESİZ, ISKARPILESİZ, TESTERESİZ OLMAZ!
Fıçı atölyesinin duvarı aletler ile donamış.Her biri başka hikayesi olan el aletlerinin isimleri farklı. Mehmet Ali Usta: ” Kavak veya çam tahtayı kereste deposundan alır makinede bölerim, siler el aletleriyle işlerim. Tahtayı rendelemek denir bu işe marangozluk aritmetik işidir gönyesiz olmaz. Tahtayı çizer, ölçer, biçer sonra kesersin. Testere, el rendesi, el pulanyası, el matkabı, ıskarpıle, bunlar devamlı kullanılır. Kendi hazırladığım fıçı vesaire dışında sipariş de çalışırım. İlkokul mezunu olmama rağmen mesleğim gereği aritmetiği çözdüm. Tahtayı kaleme vuruyorsun. Hesap bilmezsen tahtayı kesemezsin. Mesleğin ilmi gereği kalem hesabını bilmen gerekiyor anladın mı kızım”diye hikayesini anlattı.
PLASTİK GELDİ AHŞAP İŞİ GERİLEDİ
Mehmet Ali İşsever, geçmişten bugüne mesleğinin geldiği son noktayı ise şöyle açıkladı: “Plastik çıkınca bizim ahşap işi gerileyerek bitme noktasına geldi. Eskiden plastik çıkmadan önce saksıları bile tahtadan yapardık. Her şey ahşap doğramaydı anlayacağınız. Plastik bizim mesleği öldürdü. Pimapenlar ahşap pencerelerin yerine geçti. Bize de ufak tefek işler kaldı. Ahşap daha sağlıklıdır aslında fakat moda pimapenden yana. 
AHŞABI TERCİH EDERİM
İşsever, bana sorsalar yine de ahşabı tercih ederim. 10-15 yıldır ahşap işi eskisi gibi değil. Benim üç çırağım kalfa usta oldu. Birisi İzmir’de, biri Sincan’da mobilyacı oldular. Bir çırağım başka iş yapıyor. Oğlum da marangoz benimle birlikte çalışıyor diyerek sohbete devam etti.
ESNAF KEFALETİN OLDUĞU YERDE DÜKKANIMIZ VARDI
Mehmet Ali İşsever’in zanaatkar arkadaşları tel tek dükkanı kapatmış. O günlerde Sümer Caddesi’nde -Karakaya Oteli’nin karşısında Esnaf Kefalet Kooperatifi’nin olduğu yerde Rıza Gencer’in dükkanında çalışmış. Tuzcu Ziya, fotoğrafçı Ramiz ustalarla dükkan komşuluğu yapan İşsever, Karakaya Oteli yıkıldı, o devirde hepimiz genç pırlanta gibi delikanlılardık. Arkadaşlıklarımıza çok kıymet verirdik. Sabah dükkana gelince ‘Hayırlı Olsun’ der sabah çaylarımızı yudumlar işe Bismillah ile başlardık. Çok bereketli günlerdi.
SÜMER CADDESİ’NDE TAM KIRK YIL GEÇİRDİK
Bulgaristan’lı Ahmet habel ile Sümer Caddesi’nde kırk yıl geçirdik. Terzi Şerafettin ve daha kimler kimler vardı hepsi rahmetli oldu. Röportaj yaptığınız Niyazi İşler’i tanır çok takdir ederim. Çorbayı Niyazi ustadan içerim. Ben hareketi seviyorum harekette bereket var. İşe gidip gelirken bisikletimle gelir bisikletle giderim. Herkese tavsiye ederim. 
BİSİKLETE BİNMEK ÇOK SAĞLIKLI
Ben bisiklet sürerken hala kendimi çok genç hissediyorum. Gençlere sporu öneririm. Bu arada Beşiktaşlıyım!
FATİH MAHALLESİ’NDE TİCARET LİSESİNİ AÇTIK!
Mehmet Ali İşsever, aynı zamanda aktivist ve toplum insanı. olarak Fatih Mahallesi’nde Ticaret Lisesi’nin açılmasında komşularıyla birlikte çalışmış, kızı o okulun ilk mezunlarından olmuş. Mehmet Aliİşsever: “ Fatih Mahallesi Bilgen Caddesi’nde otururken orada bulunan Erkek Talebe Yurdu’nun bir tarafında Ticaret Lisesi açılması için komşularla toplandık. Muhtar Hasan, avcı Mustafa, Toprakpınar’lı Kadir ve komşularla birlikte kaymakamlığa çıktık. Kaymakamlıkla Ankara’ya gidildi. Sonunda 1975 yılında kız erkek karışık öğrenim görmek üzere Ticaret Lisesi Erkek Talebe Yurdu’nun bir yanında eğitime açıldı. Kızımda Ticaret Lisesi’nin ilk mezunlarından. Ben okumayı ve okuyanı çok severim”dedi.

POLATLI’DA BU MESLEKTE TEK KALDIM
İşsever:“ Eskiden bu meslek ev geçindirirdi şimdi zanaatkar için durum öyle değil. Fakat iş yine devam ediyor. Şehirden köyden müşteri geliyor.
MESLEKTE YAŞLILIKTAN DOLAYI BİR BİZ KALDIK
Meslekte yaşlılıktan dolayı bir biz kaldık ama idare ediyoruz. Köyde kentte kızların çeyizinde benim yaptığım pişirgeç, oklava, merdane, tahta sofra yine de olmazsa olmazlardan. Hala gelinlik kızlar anneleriyle gelir mutfaklarında kullanmak üzere çeyizlik araç gereci benden alır”diyor.

HAYATIMI YAZSAM SENİN YAPRAK ALMAZ

Mehmet Ali İşsever:”Hayatımı yazsam senin yaprak almaz. Bu yaşa kadar neler gördüm be kızım. Bulgaristan’dan Edirne’ye göçünce Alman Harbi çıktı Edirne’de kıtlık oldu o zaman. Ekmek karneye bindi Türkiye sıkıntılıydı ve Atatürk vefat etti. Harp yıllarında anam, ninem bize ‘ Aman sokağa çıkmayın. Evde oturun. Uçaklar bir şey atarsa almayın! Bomba olur elinizde patlar!” derlerdi. Annem rahmetli köyde de şehirde de ekmeği kendi yapardı.Çok açlık gördük yokluğu iyi biliriz. Ondan çalışmaya dört elle sarıldık. Çalışanın dükkanı bereketli olur evi ekmek görür.Şimdi ekmeğimizi hazır alıyoruz. Şehirde çok şey değişse de ben malımı yine de satıyorum ba! Fakat Ortadoğu’da savaş çıkacak diye korkuyorum.

Allah o savaş yıllarını bir daha kimseye yaşatmasın” diyerek Mehmet Ali İşsever günceli de değerlendirdi.