15 Ağustos 2013 Perşembe

Polatlı'da çocuk oyunları

Türk Strateji Oyunu Mangalayı  Cüneyt Kaya anlatıyor
   Polatlı Sosyal İşler ve Kültür Müdürlüğü ile işbirliği yapmak üzere Ankara’dan Polatlı’ya gelen araştırma ekibi UNESCO’nun Ankara ve çevresinde eski çocuk oyunlarını Somut Olmayan Kültürel Miras İnceleme Projesi  kapsamında bir çalışma gerçekleştirdi. Bu araştırmaya Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü Araştırma Görevlisi Petek Ersoy İnci, Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Araştırma Eğitim Şubesi Müdürü Semra Türker ve Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Folklor Araştırmacısı Özlem Konukçu katılmıştı. Polatlı Kent Tanıtım Merkezi’nde Türk strateji oyunu olan Mangalayı Kabak Köyü’nden Cüneyt Kaya ve yöresel çocuk oyunlarımızı Haymana-Sarıdeğirmen Köyü’nde kayınvalide Fatma ve Çanakçı Köyü’nden gelini Nurhan Gencer anlattı. 

  MANGALA UNESCO’YA KABUL EDİLMESİ İÇİN DOSYA SUNACAKLAR
Araştırma ekibi Polatlı’da oyun oynama gelenekleri, çocuk oyunları ve oyuncakları hakkında derleme yaptılar. Yapılan araştırmalar sonunda çaputtan bebek, aşık oynama, çelik çomak, körebe,saklambaç gibi oyun oynandığı  belirlendi.Ayrıca Mangala  oyunu (Türk Strateji Oyunu) hakkında bilgi alındı. Bu oyunu Ankara’da Somut Olmayan Kültürel Mirası olarak UNESCO’ya kabul ettirmek için bir dosya hazırlamak için Polatlı ve çevresinde araştırma gerçekleştirdiler. Ankara’dan gelen Araştırma ekibi Polatlı Sosyal İşler ve Kültür Müdürlüğü’nde Alev Dinçer’in öğretici olarak görev yaptığı  ve iki yıldır devam eden Mangala  kursunu duyunca çok  şaşırdılar.
 KENT TANITIM MERKEZİ’NDE ARAŞTIRMA GÖREVLİLERİ  KAYA’DAN MANGALA HAKKINDA BİLGİ ALDILAR
UNESCO’nun Ankara ve çevresinde eski  çocuk oyunlarını Somut Olmayan Kültürel Miras İnceleme Projesi kapsamında bir çalışma gerçekleştirmek üzere Polatlı’ya gelen  Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü Araştırma Görevlisi Petek Ersoy İnci, Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Araştırma Eğitim Şubesi Müdürü Semra Türker ve Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Folklor Araştırmacısı Özlem Konukçu’ya  Kültür Müdürlüğü’nden Aile ve İrşad Bölümü ve Kişisel Gelişim Uzmanı Recep Altındaş, çocuk oyunlarını anlatacak olan  vatandaşlarla  buluşturma organizasyonunu gerçekleştirdi. Polatlı Kent Tanıtım Merkezi’nin mekan olarak seçildiği araştırmada Polatlı ve civarında yaşayan pek çok vatandaş, çocukluk dönemlerinde oynadıkları oyunları anlattılar.
MANGALA KURSU OLDUĞUNU  ÖĞRENDİLER
Vatandaşlar, çocuk oyunlarında kız ve erkek çocuk oyunları olmak üzere iki kategoride anlatıldı. Çocukluğu köyde geçmiş vatandaşlar eski çocukluk günlerine dönerek  heyecanla  çelik çomak, atkıç, çaputtan bebek, aşık oynama, çelik çomak, körebe, saklambaç gibi oyun oynandığı  belirlendi. Ayrıca Mangala  oyunu (Türk Strateji Oyunu) hakkında bilgi alındı. Araştırma ekibinden  Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü Araştırma Görevlisi Petek Ersoy, Mangala’yı Ankara’da Somut Olmayan Kültürel Mirası olarak UNESCO’ya kabul ettirmek için bir dosya hazırladıklarını, ifade etti.
  UNUTULAN ÇOCUK OYUNLARI GÜN YÜZÜNE ÇIKTI
  Eski çocuk oyunlarını anlatan vatandaşları sohbet ilerledikçe günümüzde artık unutulmaya yüz tutmuş pek çok çocuk oyununu araştırma ekibine anlatırken çok heyecanlandılar. Tekerlemeler söylediler, seksekler çizdiler. Sanki o günleri tekrara yaşar gibi  canlandırma ile geleneksel çocuk oyunlarının kayıt altına alınması için  ellerinden gelen yardımı esirgemediler. Araştırma ekibi araştırmaya katılan vatandaşlara katkılarından dolayı teşekkür ettiler. Ayrıca öğlen yemeği sonrasında Mangala Öğretmeni Alev Dinçer’le  birlikte  mangala oynamaktan çok memnun kaldıklarını ifade ettiler. Günün sonunda Polatlı’nı  tek Ahşap Ustası Mehmet Ali İşsever’i  ziyaret eden ekip en kısa zamanda Polatlı’ya tekrar  gelerek Kültür Müdürlüğü ile  ortak organizasyonlar gerçekleştirecekleri bilgisini verdiler.
 CÜNEYT KAYA  MANGALA OYUNUNU ANLATIYOR
Cüneyt Kaya, 1987 Kabak Köyü doğumlu.
Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü Araştırma Görevlisi Petek Ersoy İnci : Siz küçükken köyde mangala oynuyor muydunuz?
Cüneyt Kaya anlatıyor: Teyzenin anlattığı oyunları bizde oynardık.9 taş gibi.Biz  yerde  kuyular açıyorduk.
Ersoy: Siz kimden öğrendiniz bu oyunu ?
Büyükler  yanımızda da oynarken biz de doğal olarak  öğreniyorduk.. Büyükler dediğim  amcam, ağabeyler,  arkadaşlar..  Tarifle öğrenilemez. Bu oyunu 10-12 yaşlarında öğrendim.Sürekli oynamazdım ama  3 ay yaz  tatilinde köye giderdim orada oynardık.
Ersoy:  Bolu’da  mangala oynanıyor muydu?
Bolu da arkadaşlar  pek  bilmezler .
Ersoy: Peki topaç çeviriyor muydunuz?
 Bizde yoktu ama biliyorduk.
Kimde vardı peki nereden öğrendin?
İşte başka köylerde olurdu.
Mesela hangi köylerde vardı
Onu bilemiyorum.
Çelik çomak peki oynadınız mı?
Çelik çomak derken hangisi mesela?
Ersoy: Küçük bir sopayı  böyle büyük bir sopayla beraber atıp fırlatıyorsun
Cüneyt Kaya: Evet evet tabi tabi ki  oynadım .Kendi köyümde oynadım.Hatta biz onu vurduktan sonra  onun bacağını toprağa  gömerdik.
CÜNEYT KAYA  ÇOCUKLUĞUNDA  MANGALAYI OYNAMIŞ
Kaya:  Beş  tane arkadaş olduğumuzu düşünün  gruplara ayrılıyorduk. Şimdi ikişer gruplar yapıyorsun arkadaşın yoksa da tek  oluyorsun.Ya biz ya  onlar soru sorardık  kendi aramızda ya da başka bir şeyler  söylerdik.O kişi sayısına bağlıydı.Çünkü o alanı kazman lazım .İlk önce kazılan gidiyordu tabi.Çok zevkli  bir  oyundu .Genelde bu sopalarla oynanır.Sopalar söğüt ağacıyla yapılıyordu.O sapan bile söğüt ağacından yapılırdı .Çünkü hemen kırılmazdı.
Ersoy: Yani ceza olarak siz zaten oyuncuyu çukura gömüyordunuz?
Evet hatta bazen yanımızda kürek bile götürürdük. Ya oyuncuyu komple gömdüğümü bilirim.
Ersoy: Ama hiçbiri de derlenmedi ki biz bü güne kadar gittiğimiz hiçbir yerde bu derece gömmeyi açık ve net anlatmadılar.Ceza veriyor musun diye hepsine sordum  hiç biri ceza almıyorduk diyordu.
Kaya,  oyunun tadı o cezadaydı. Sadece kafası dışarıda  kalıyordu.
Bazı yörelerde gömme çelik denilir bu oyuna.Peki Bolu’yla ne alakan vardı?
Kaya, babam  ben küçükken orada iş bulmuş dolayısıyla  Bolu’da büyüdüm. Bu oyun genelde oralarda yaygındı. Bizde tabi kürekleri alır yada kazmaları çekiçleri alır  ne kadar kazabilirsen o kişiye yetişene kadar kazardık.Bittiği yerde o arkadaştan sonra öbürü de  koşuyor kim yetişirse. Eğer  bizim arkadaş yetişirse daha ileri atlıyorsun daha ileri gidiyor. Öteki  arkada tabi o kazıyor.Kazı aleti ne kadar iyiyse o kadar kazandırıyordu ve küfürler havada uçuşuyordu .
Peki misket oynadın mı?
Misket, gazoz kapağı , sigara kağıtlarını buluyorduk şöyle paso gibi yapıyorduk. Bir nevi kumar gibi bir şeydi .Bunu çok oynamazdık ama gazoz kapağı  oynardık  misketi de .Epey bir  gazoz kapağımız olurdu.
Gazoz kapaklarını nasıl oynuyordunuz ?
Gazoz kapakları kalitesine göre değişirdi. Mesela bir efes bilsen bizde geçmezdi  ama  pepsi ve coca cola kapakları çok değerliydi para gibi. Cebimde 50 tane coca cola varsa bir tane dikiyorum öteki pepsiden iki tane açıyordu zevkli bir şeydi. Ama o en zevklisi o kazmaca oyunuydu. Artık  gazoz kapaklarımız yok ceplerimizde.
 FATMA BABAANNENİN ÇOCUKLUĞA DÖNÜŞÜ
SEKSEK, SAKLAMBAÇ, TOPAÇ  OYUNU
  Fatma Gencer  70 yaşına merdiven dayamış. Haymana Sarıdeğir men Köyü’nden.  Oğlu Muzaffer Gencer’in yanında kalıyor. Kent Tanıtım Merkezi’ne gelerek araştırma görevlilerine çocukluğunda oynadığı çocuk oyunlarını anlattı. Çizgi oyunu  ve  Sekseği Fatma Gencer anlatıyor: “Seksek oyunun da  bir taş oluyor taşı sektirerek oynanıyor. Seksekte  taş  yere ayakucuyla sürttürerek   götürülür. Taşı ilk önce  çizgiyi bozmayacak  ve çizginin içine girecek gibi atıyoruz.Sonra taşı çizginin üstüne gelmeyecek şekilde sekerek sonuna kadar götürmeye çalışıyoruz. Çabuttan bebek oynardık. Tahtadan  kabarası olan topaç  ucunda ipi böylee sararsın sonra atarsın geri çekersin. Kız arkadaşlarımızla  saklambaç oynardık. Kızlardan  biri ebe oluyur gözünü yumuyor ve  duvara yaslanıyor  başlıyor sayı saymaya. Diğer oyuncular  o arada saklanıyor.Ebe daha sonra gözünü açıyor başlıyor aramaya kızları. Şu şurada bu  burada diyor. Kız Ayşe sen  ordasın çık ortaya, yok ben degildim Fatma’ydı diyor gözümü açıyorum, birini kaçarken  görüyorum. Oyun böyle sürüyor sonra bir başka ebe o duvara gözünü yumarak sayıları başlar saymaya  oyun böyle sürer gider.”
BEŞTAŞ VE  YÜZÜK  OYUNU
 Fatma Gencer, çocukken  Sarıdeğirmen Köyünde  beş taş da oynuyorduk. O zaman  önce sokaktan  beş taş toplardık. Taşları bulur  tek tek elimizle atar sonra avucumuzda tutar köprü yaptığımız baş parmak ve işaret parmağının altından geçirirdik. Bir de  çabutun altına taşları saklayarak oynadığımız bir oyun vardı. Yine yüzük oyunu oynardık. Mendillerin arasına yüzüğü saklar  koyardık .Bu arada tekerleme söylerdik ama şimdi unuttuk.
 OOO PİTİ PİTİ KAREMELA SEPETİ…
MENDİL KAPMACA
Fatma Gencer,  mendil kapmacada  mendili biri tutardı herkes otururdu mendil tutan arkadan dönerdi  benim arkama senin arkana koyar giderdi arkasından koşardık
 YAĞ SATARIM BAL SATARIM  USTAM ÖLMÜŞ BEN SATARIM
O zamanlar  gözlüklerimde gözümde yok . Bana hadi bul koyduğunu derlerdi. Döne döne kalkar arardık.  Gözün yumuk olduğundan emin olmak isterlerdi. Gözün yumuk sen görüyor musun, diye sorarlardı. Her tarafı dolana dolana buluyorduk. Mendili bulmak için herkesin arkasını kontrol ediyorduk.
KÖREBE
Körebe oyununda  ise  3 kişi duruyor ortada biri  mendil tutuyor iki ayrı takım birisi koşuyor mendili alıyor öteki onun elinden kapmaya çalışır.

ERKEK ÇOCUKLAR  AŞIK , MİSKET, ÇELİKÇOMAK, SİNSİN, CİRİT OYNARDI
Fatma Gencer, erkekler aşık oynuyorlardı. Aşığı tutarlardı böyle aynı dediğimiz gibi  aşığını atardı bir oyuncu çizgiye gelmezse eğer çizginin içinde kalırsa o aşık kaybetti  sayılırdı. Oğlanlar misket de oynarlardı. Her oyuncunun   elinde uzun sopa oluyor  birde küçük sopa. Oküçük sopayı böyle büyükle havaya kaldırıp fırlatıp atıyorlar .  Sinsin de  ateş yakarlar sonra üstünden  atarlar. Sinsin oyunun da  ortada ateş kalıyor ondan sonra  etrafında  bulunanların  tutulmamaları gerekir.  Eğer yakalanırsa  arkadaki sopa geliyor  bacaklarına  vurur. O ateşten atlamaları gerekir. Atlayamadıkları zaman öteki geçiyordu o ateşten atlamaya . Erkekler ata binerlerdi sinsin oynarlardı.  Cirit  DE  ise Ellerinde iyi değnek biri o yanda biri bu yanda aradaki mesafe geniş  o at gidiyor ama nasıl gidiyor  değnek değer mi değmez mi  oyuncunun ustalığınıa bağlıydı.
 ÇANAKÇILI NURHAN GENCER ÇOCUKLUĞUNDA OYNADIĞI OYUNLARI ANLATIYOR
DOKUZTAŞ OYUNU
Nurhan Gencer, Çanakçı Köyü  1950  doğumluyum. Sarıdeğirmen Köyü’ne gelin  gittim. Biz çocukken
9 taş oynardık 9 tane taşı üst üstü koyardık sonra  biR tane  plastik  top olurdu belli bir mesafeden bu taşları vurup yıkmaya çalışırdık.Yıkamazsan bu oyundan çekiliyorduk.Yıktıktan sonra kaçıyorduk bizi  vurmaya çalışıyorlardı.O top  bize değmeden  o dokuz tane taşı geri üst üste dizmeye çalışıyorduk.Sonra yani oyunu bitirirdik.Ama dizemezsek oyunu kaybederdik.Ondan sonra saklambacı geceleri oynuyorduk  geceleri daha zevkli oluyordu.
BEŞ TAŞ OYUNUNDA HEP  KAZANIRDIM
Nurhan Gencer, beş  taşı çok güzel oynardım hep ben kazanırdım. Beş taşı olduğu  gibi alırdım. Çocuklarıma beş taş oynamayı  da öğretmedim. Onlar yedi  yaşında Polatlı’ya geldik. Bizim zamanımız da erkekler çok küçükse bizimle  beraber oynuyorlardı büyükse yanımıza gelmezlerdi.
ERKEKLER TEKER VE  ÇEMBER ÇEVİRİRLERDİ
Erkek çocuklar çelik çomak,aşık, oyununu yanında bir de  bisiklet tekeri gibi bir teker  çember çeviriyorlardı.Çemberi babamlar yapıyordu bizde onların yanında duruyorduk.Tel arabayı da  babam yapardı rahmetlik.Topaç da  topaç çevirirlerdi.Tahta gibi kabaralar  ile  avuçlarının içinde bırakıp çeviriyorlardı. Topacı boyamazlardı normal kahverengi olurdu. Herkes topacını kendi  yapmazdı şehirden satın alınırdı. Çocuk oyuncakları satan bir yer var mıydı bilmiyorum.
KIŞ OYUNU KIZAK KAYMAK
Nurhan Gencer,  kızak  kaymayı  kızlarda  erkeklerde oynardık. Kışın kar yağınca  çok yüksek bir  tepe yerimiz vardı. Çok kar yağardı eskiden. Babamlar evden  dışarı  yol açarlardı. Kızak deyince tahta kızağı olmayan  eskiden muşambaların içini sapla dıldurur onun üstüne otururduk kayardık birde tahtadan  kızak kenarları  biraz kalın  ve yüksek  çakılırdı.
ÇANAKÇI KÖYÜ’NDE GONGALA OYUNU
Nurhan Gencer anlatıyor: “ Kırda bayırda arkadaşlarla dolaşırdık. Merada böceklerin  fazla olduğu alanda böyle delikler olurdu. O deliklerden oraya  bir tane gongala denilen arı ya benzer yeşil başlı  böceğe  ip bağlardık karnından.  Kızılbaş derlerdi ona kırmızı başlı bir böcek. Böceği deliğe gönderirdik. Deliğin etrafına yumruklarımızı sıkar vurarak tekerleme söylerdik.
‘Gon gon gongala/  al eşini getir buraya/ yoksa evini başına yıkarım/ gon gon gongala’  oradan  iri başlı bir tane  örümcek gibi bir böceği alıp geliyordu Kızılbaş böceği. Çocuklarımın birisi 84 birisi 85 doğumlu .60’lı yılarda da misket  çok modaydı.
ATKIÇ ( SAPAN) ŞAMBEL LASTİKLERİNDEN YAPARDIK
 Biz çocukken erkek çocuklar  atkıçla kuş avlardı. Atkıcı şambel lastiklerinı ince ince  biçimde keserdik yapardık. Onun tahtasını  da  yaparlar  kesilen lastiği o agacın orta kısmına takarlar sonra içine taş koyup fırlatırlardı. 30 taş oyunu da  oynanırdı.
KENT TANITIM MERKEZİ’NDE ÇOCUK OYUNLARI  KAYIT ALTINA ALINDI
SAKARYA, GÖKDEMİR, YILMAZ VE İRFANOĞLU ÇOCUKLUK GÜNLERİNE DÖNDÜLER
 Polatlı’da çocuk oyunlarını anlatmaya devam ediyoruz. Polatlı Sosyal İşler ve Kültür Müdürlüğü ile işbirliği yaparak  Ankara’dan Polatlı’ya gelen araştırma ekibi UNESCO’nun Ankara ve çevresinde eski çocuk oyunlarını Somut Olmayan Kültürel Miras İnceleme Projesi  kapsamında bir çalışma gerçekleştirdi. Bu araştırmaya Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü Araştırma Görevlisi Petek Ersoy İnci, Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Araştırma Eğitim Şubesi Müdürü Semra Türker ve Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Folklor Araştırmacısı Özlem Konukçu bu kez de Halen Polatlı’ da yaşayan Ankara- Çankaya –Gölbaşı- Koparan Köyü’nden Oymakçılar eşrafından  Ahmet İrfanoğlu  ve 1963 doğumlu Yusuf  Sakarya, 1960 doğumlu  Şerafettin Yılmaz, Ankara- Polatlı- Babayakup  Köyü’nden 1955 doğumlu  lütfü Gökdemir ile birlikte çocukluk günlerindeki  oynadıkları çocuk oyunlarını dinlediler.
Haber Merkezi Polatlı’da çocuk oyunlarını anlatmaya devam ediyoruz. Polatlı Sosyal İşler ve Kültür Müdürlüğü ile işbirliği yaparak  Ankara’dan Polatlı’ya gelen araştırma ekibi UNESCO’nun Ankara ve çevresinde eski çocuk oyunlarını Somut Olmayan Kültürel Miras İnceleme Projesi  kapsamında bir çalışma gerçekleştirdi. Bu araştırmaya Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü Araştırma Görevlisi Petek Ersoy İnci, Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Araştırma Eğitim Şubesi Müdürü Semra Türker ve Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Folklor Araştırmacısı Özlem Konukçu  bu kez de Halen Polatlı’ da yaşayan Ankara- Çankaya –Gölbaşı- Koparan Köyü’nden Oymakçılar eşrafından  Ahmet İrfanoğlu  ve 1963 doğumlu Yusuf  Sakarya, 1960 doğumlu  Şerafettin Yılmaz,Ankara- Polatlı- Babayakup  Köyü’nden 1955 doğumlu  lütfü Gökdemir ile birlikte çocukluk günlerindeki  oynadıkları çocuk oyunlarını dinlediler.
BABAYAKUP, GÖLBAŞI YÖRESİNİN ÇOCUK OYUNLARI
Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü Araştırma Görevlisi Petek Ersoy İnci, ben  Gazi Üniversitesi’nde araştırma görevlisiyim arkadaşlarım Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Araştırma Eğitim Şubesi Müdürü Semra Türker ve Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Folklor Araştırmacısı Özlem Konukçu  ile  birlikte yaklaşık iki aydır Ankara’nın pek çok ilçesini dolaşıyoruz. Buralardan çocuk oyuncakları ve oyunları derliyoruz. Amacımız bir dosya oluşturup  Kültür Bakanlığına sunmak ve Kültür Bakanlığı’ndan da onay geçerse UNESCO’ ya Ankara Somut Olmayan Kültürel Mirasıdır şeklinde çocuk oyunlarıyla ilgili bir dosya hazırlayıp kabul edilmesini sağlamak. Öncelikle sizlerden şöyle bir bilgi almak istiyorum. Burada küçükken hangi oyunları oynardınız sorusunu sizlere yönelteceğim ve anlattıklarınızı kayıt altına alacağız. Kent Tanıtım Merkezi’ne geldiniz bu tarihi mekanda Polatlı çocuk oyunlarını anlatarak geleceğe  dair  çok önemli bilgiler aktaracağınız için hepinize şimdiden çok teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu.
Petek Ersoy  İnci: “23 mayıs 2013 tarihinde Polatlı’dayız. Kent Tanıtım Merkezi’ndeyiz. Halen Polatlı’ da yaşayan Ankara- Çankaya –Gölbaşı- Koparan Köyü’nden Oymakçılar eşrafından  Ahmet İrfanoğlu  ve 1963 doğumlu Yusuf  Sakarya, 1960 doğumlu  Şerafettin Yılmaz, Ankara- Polatlı- Babayakup  Köyü’nden 1955 doğumlu  lütfü Gökdemir ile birlikte çocukluk günlerine dönerek  hangi çocuk oyunlarını oynadıklarını anlattılar.
ÇELİK ÇOMAK , AŞIK OYUNU
Lütfü Gökdemir: “Aşığı diziyorduk  bir tane şakamız oluyordu. O en  cesurumuzdu. Onun içerisine ortasına  kurşun  döküyoruz ağır olsun diye bu şekilde uzak bir mesafeyle uzak yerden atıp onların hepsini deviriyoruz.Yani devire bildiğimiz kadarını deviriyoruz.Devirdiklerimizi alıyoruz.
Ersoy: Peki o aşıkların  dört  ayrı cephesi vardır. Her birinin de kendine göre bir kıymeti vardır.Onlar nedir bize bir anlatabilir misiniz? Peki  topaç çeviriyor muydunuz?
Gökdemir: Topaç çeviriyorduk. Bizde ipi sararsın asfaltın veya betonun üzerine bırakırdık orada döner  bu iple çevrilirdi.
Ersoy: Şerafettin bey siz kabaraya ipi sarıyordunuz iple atıyordunuz ve çekiyordunuz.
 Gölbaşında yoksa başka bir ismi var mıydı? Yusuf bey sizde topaç var mıydı gölbaşında?
Yusuf  Sakarya: Biz aynı köylüyüz Ankara- Çankaya –Gölbaşı- Koparan Köyü’ndeniz. Biz çocukluğumuzu fazla yaşayamadık. Hayvan gütmeye  giderdik. Kırlarda  sektirmece oynardık. Sektirmecede elimizde sopa olurdu ondan sonra bir tanesi herkes o sopayı yere vurur  birden attığın zaman kim uzağa atarsa kazanır. Kimin ki geride kalırsa o ebe olurdu.
Ersoy: Şu yaylandırarak attığınız mı?
Sakarya: Evet şöyle  işte şu kadar bir çubuk.  Yere vurup da birden attığın zaman şöyle 20  30   40   50  o kadar 60 metre gidenler de olurdu en geride en arkada kalan ebe olurdu.
Ersoy: Değneği yaylandırarak en öne atma var mıydı burada ?
Sakarya: Elimizde şöyle bir değnek olurdu aşağı yukarı bir buçuk -  2 metre veya 90 cm civarında böyle yere vururken değnek yaylanırdı.Yaylandığında böyle sektirdiğin vakit değnek sekeleyerek giderdi.Gittiğinde en uzak mesafede olan 1. Olurdu.Geride kalan ebe olurdu ortada kalanın değneğini böyle yan koyardık tekrar sıraya geçerdik . O değneğe vurdukça ileri giderdi. Ebe gerilere giderdi. Ebelikten sonra ona ceza verilirdi kim en uzuna atmışsa  onu sırtında gezdirirdi.Cezası da oydu.
Ersoy: Peki siz hep böyle çelik çomak ,topaç ,aşık oynamışsınız. Başka hatırlıyor musunuz?
 KÖYLERDE UZUN EŞŞEK OYUNU VARDI
Gökdemir: Köylerde çocuklar arasında uzun eşek oyunu vardı. Sonra eski  sandıkları çıkartırdık  arka arkaya iki tekerlekli  bir araba olurdu.Rampaya çıkartırdık 8-10 kişi hep beraber oradan rampadan bir bir hepimiz binerdik. Birimiz şöför olurdu düşen  aşağı kadar yürürdü.
Ersoy: Kar yağdığında siz erkek çocuklarda  kızak kayıyor muydunuz?
Gökdemir: Evet gübre naylonlarının içine saman doldurup kayardık .
Yılmaz: Ben başımdan geçen bir olayı anlatayım. Rahmetli babamla annemin yattığı bir karyola vardı. Kızağın altına kinot derdik. Biz o karyolanın üstünde ki çelikleri yavaşca alır  kızağın altına çakardık ki daha iyi kaysın diye.  O kadar ki  kızak bozuldukça almışız bozuldukça almışız. Herhalde  fazla almışız. Akşam oldu hepimiz bir yerde yatıyoruz. Eski köy evlerini bilirsiniz. Çocukluk  işte karyolanın çelikleri bitmiş. Nur içinde yatsınlar Annemle babam  karyolaya  yatmaya geçince bir yattılar  karyola çöktü.Rahmetli babam bize kızdı tabi ki. Evde ne türlü yaramazlık varsa bizden sorulurdu. Ondan sonra 8-10 tane çocuk akşam olduğu zaman bir araya gelirdik. Çünkü  akşama kadar inek güderdik. Ben 7-8 yaşında yapamayacağım  iş yoktu köyde.
Ersoy: Şimdiki çocuklar öyle yaramazda  degil mi?
Yılmaz: Degil tabi ki.
Ersoy: Niye değil sizce?
Yılmaz: Şimdi  çocuklar apartmanda büyüyor. Ailesi   dışarı çıkarmıyor.  Bilgisayarla oynuyor, çizgi film seyrediyor.  Torunlarıma çocukluğumu anlatıyorum. Evde onunla böyle oyun oynarız ondan sonra ben onun dedesi degilim de sanki onun yaşında biriyim. Gelinime tembihlerim kızım  buna fazla televizyon seyrettirme fazla televizyon açma diye .
Ersoy: Resmen kreş öğretmenliği yapıyorsun bravo  size Şerafettin bey.
GÖLBAŞI  ÇOCUK OYUNLARI
Petek İnci  Ersoy: Gölbaşında küçükken toprağı eşip  bir çukur içine  taşlar  dolduruyor muydunuz öyle bir oyununuz var mıydı?
Yılmaz: Öyle bir oyunumuz yoktu. Kareler çizerdik ondan sonra taşı koyardık tek ayak üstünde o taşa teperdik eğer  o taş çizgiye dek gelirse yanardık.Çizginin ortasına geçiyorsa işte başa kadar gider götürürsek işte bir ödül kazanırdık. Bu oyuna Kipi ,Seksek derdik.
 GÖLBAŞI KİPİ OYUNU
Ersoy: Peki bir çizebilir misin buraya? Siz ne demiştiniz hangi oyunu demiştiniz?
Yusuf  Sakarya: Kipi   oyununa  sekkeleme de denir.Oyun şöyle bir taş buraya koyduk.Ayağımızla teptiğimiz zaman buraya çizgiye dek gelirse yanardık çıkardık.Eğer buraya denk  gelirse yine devam ederdik  oyuna. Sekkeleme  şu şekilde oludu.
Ersoy: Peki  Yusuf bey siz bu oyunu   diyelim ki üç  kişi oynuyorsunuz   tamam mı.  İlk oyuna sen başladın şimdi bunu nasıl belirliyordunuz? Tekerleme falan söylüyor muydunuz?
Sakarya: Tekerlemede söylenirdi  çok değişik tekerlemelerimiz  vardı.
Ersoy: Kipi nasıl oynanıyordu?
Sakarya : O oyunda  aynı şekilde oynanıyordu.
Ersoy: Peki siz tekerleme hatırlıyor musunuz?
Yılmaz: O piti piti karamela sepeti terazi lastik cimnastik  gibi mesela Hanımdan biraz öğrenmek lazım.
Ersoy: Hanımlarda sekkeleme oynuyor muydu?
Yılmaz:  Kız çocukları da  sekkeleme, dalya, çiftetelli oynarlardı.Sonra Ayçekirdekleriyle  tel araba gibi yapılıp o şekilde oynanıyordu.
AYÇEKİRDEKLERİYLE NASIL TEL ARABA YAPILIYORDU?
Yılmaz:  Oyuncak tel araba yapmak için  ayçekirdeklerini teker olarak kullanıyorduk. Onun kafasını çiçek olanını o püsküllü olduğu için de tozları süpürürdü ki  süpürsün diye de koştururduk.Birde Haymana çayı geçer bizden  o çayın kenarında kumlardan ev yapıyorduk.
BALKABAĞINDAN ARABA, ÇAMURDAN EVLER TARİHE KARIŞTI
Gökdemir: Çamurdan evler bal kabağından araba  yapardık.Balkabağını ortadan delerlerdi böyle adı potpotdu.Kabak arabasına potpot arabası denirdi.
KABAK ARABASINA POTPOT ARABASI DENİRDİ
Ersoy: Polatlının köylerinde  çukur kazıp içine böyle taşlar falan dolduruyorlar mı?
Gökdemir: Yok olmazdı. Çelik çomak oyunu oynardık. Yan tarafları keserdik. iki ucu da oynamak üzere düzeltirlerdi onu.Elimizdeki sopayı  vururduk fırlar giderdi.En uzun kim atıyorsa o kazanırdı.
Ersoy: Peki mette ceza veriliyor muydu?
Gökdemir: Ceza  oyunun kuralına göre verilirdi. Mesela şimdi diyelim ikimiz oynuyoruz . Sen  kazandın da ben kaybettim ise . Onu sırtımda gezdireceğim. Ya da onun dediği bir şey yapacağım cezaya gelecek işte.Eğer ki beraber hayvan güdüyorsak inek güdüyorsak bu diyecek işte bir kere benim adıma çevir hayvanları cezasız yok yani. Birde akşam hava karardığı zaman 8-10 kişi bir araya gelirdik işte 10 kişiyse 5-5 bölünürdük kara deriz biz ona. Kim kimi görürse  kazanırdı. Kara deriz oyununu o gören  beş kazanırdı. 5 kişi kaçar 5 kişi kovalardı.Ama biz samanlıklara kaçardık
Ersoy: Saklambaç gibi bir şey o zaman. Ay ışıgında oynanan bazı oyunlar varmış. Mesela  o aşığı alıp gecenin karanlığında bir yere atarlarmış. Ondan sonra ayın ışığında atılan yeri bulmaya çalışırlarmış.Böyle bir şey oynadınız mı?
Gökdemir: Biz böyle bir şey oynamadık.Bizim oynadığımız  hayvan güderken  9 taş diyoruz ya 9 tane bir kişinin taşı olurdu.Şu şekilde ondan sonra 9 tanesi bir renk 9 tanesi bir renk olur kim üç tanesini aynı renk olarak yan yana getirirse o karşıdan bir tane taş alırdı.
CIZ OYUNU
Gökdemir:  Taşlar konarken 3 yapabilirim buna cız deriz biz. İşte bu 9 tane taşla oynanır.9 tane benim olur 9 tanede bunun olur.Şimdi 9 tane bu diziyor her istediği yere konuyor.Şimdi bir tane ben bir tane  karşı oyuncu taş koyuyor bu  3 tane taşı yan yana getirmemem için engel oluyor.Bende ona engel oluyorum.Cız  buydu. Bizde ne yapardık sonradan işin püf noktasını öğrendik köşelerden konardık ilk önce ben kondum bir tane buraya kondum. Bizim teyze oğlu da tuttu buraya kondu .Ondan sonra bir tane şuraya konarım. Oda başka yere konduğunda  cız yapma durumum var. Ondan sonra taşları konmayı bitirdik degil mi. İkimizde  cız yapamazsak. Eğer ki boşluk varsa bir tane o bir tane ben taş ilerletiriz .Gene birbirimize engel olarak .Taşı oradan başka yere kaydırmaya da ZIRTGEL deriz.Yani gittikçe  geldikçe taş alıyorsun.
Ersoy: Galibiyet  cız demek öyle mi ?
 Gökdemir: Tabi galibiyeti sağlıyordu.Cız diye bağırıyorduk.Ödüllendirme yoktu.  Bir şey alma gibi bir şey olmazdı zaten paramız pulumuz yoktu.Ancak ne olur işte ya sırtına biner ya benim hayvanları bir kere çevirirdi.
Ersoy: Cezalı  durumlarda ödül durumu yok yani?
Yılmaz: Sırtında gezme vardı işte.Uzun eşek oynardık.Sapan vardı tabi.Şöyle sallar sallar atardık onu.O sapan sallamalı olurdu.  Atkıç çatal bir ağaca yapılırdı ona derdik. O sapan dediğimiz şambelden yapardık biz onu kuş vururduk. Torunuma sapan yaptım.
Ersoy: Peki tornet var mıydı hatırlıyor musunuz?
 Yılmaz: Olmaz olur mu. Eski bilyalardan yapardık. Ondan sonra akşam olunca bizim evin orada bir rampa vardı şimdi düzeldi orası da orada yarış yapardık. Kimin torneti geçti kiminki geçmedi diye.
YERDEN ALDIM YER BONCUK
GÖKTEN ALDIM GÖK BONCUK
AYŞECİK FATMACIK  KALDIR BENİ HOPPACIK.
Ersoy: Güvercin taklasının tekerlemesi mi? Güvercin taklası esasında 4-5 kişinin uzun eşek gibi böyle eğilip birisinin gelip onun üstüne atlamasına denir.Peki bir şey soracağım aşıkları boyuyor muydunuz?
Yılmaz: Boyardık. Kimin ne hoşuna giderse o renge boyardık. Birde  ortasına kurşun dökerdik.
KIÇ KAZMA OYUNU
CÜNEYT KAYA:  Toplum arasında habersiz bir şekilde bir oyun yapılır.  4 tane  karşılıklı çukur kazılır.  Herkesin elinde  bir değnek olurdu. O değneği  vurduğu vakit gelene kadar bu adamın kuyularının etrafını genişletirler.Kimin kuyusu genişse o suçlu olmuş olur.Böyle bir oyunda vardı.Çelik çomak  da denir.
Toplum arasında bu oyuna kıç kazma diye de söylerler. Vatandaşın  elinde  bir tane değnek  biride ortada durur o ortada duran kişi karşıdakine meti atardı. iki taraflı sivri bir değnekten met yapılıyordu. Değenği  vurdum mu ilerlere gider.O gidip alana kadar burada ki 3’ü birden toplaşır bu kuyuyu kazarlar. Ebe olunca  bu kuyu genişler bu seferde bu kişinin zoruna gider oturur ağlar veya digerlerinin işte eşeğini işte buzağısını ekine girmesin diye çevirir cezası bu yani. Bu oyunun adı halk arasında kıç kazma oyunu.
ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR ROBOT GİBİLER
YILMAZ: Şimdi ki çocuklara bakıyorum inan ki robot gibiler. Hiçbir oyun yok,  doğru dürüst gülme yok.Benim oğlum mesela köyde fazla yaşamadı. 1973  yılında Ankara İskitler Demir Sanayisine geldim.Birde hayata erken atıldık.Fakirlik vardı mecbur çalışarak geçiniyorduk.Anlattıkça  çocukluğunu hatırlıyorsun  hayat şartları bazı şeyleri unutturuyor.Çivi oyunu deyince biz şey yapardık tuzak yapardık o oyun degil de tuzak.Malların mayısına kuşlar o sığırcık kuşları  gelirdi onları yakalamak için biz tahtanın üzerine çivi çakardık.Öyle misineden şöyle daire yapardık onlar orada deşinirken ayakları takılırdı kuşları yakalardık.
Ersoy: Peki  at kılından  top yapıyor muydunuz?
Yılmaz: Onu ben yapmadım ama at kılından top gördüm.
FATMA SAKARYA’DAN  ÇOCUK TEKERLEMELERİ
Fatma Sakarya: Çıktım  asfalt yoluna/Karşıdan gelir hoca/ bastonlu hoca anne ben küçük müyüm bende isterim  koca dedim küçük teyzemin oğlunu aldım.
Ersoy: Başka tekerleme söyler misin bize?
Fatma Sakarya: Konya kazasında kazancılar karşısında/ Kasap kemalin kızı Kamile’yi kaçırmışlar/ kaçıranı karakolda kamçıyla kamçılamışlar. Bunları kitaplarda falan bulamazsınız bu tekerlemeler bizim zamanımızda kaldı.
Ersoy:  Kızlar siz neler oynardınız birde isminiz yaşınız?
Fatma Sakarya  1961’de doğrum.  Ev hanımıyım. Küçükken  okulumuzun bir yerinde bir tane ağaç vardı orada  köşe kapmaca oynardık o ağaçlarda. Okulun bahçesinde  saklambaç oynardık.
Ersoy: Çaputtan bebek  yapıyor muydunuz?
Sakarya:Ç Evet  o bebekleri yapardık annem çok kızardı. Evimiz gecekonduydu ev çocukla doluyor diye. Bizde kutuları çaputlarımızı, igne, ipliklerimizi bebeklerimizi kutuya koyardık çatıya saklardık ki kimse almasın diye.Sonra oradan alırdık ertesi gün dikiş dikerdik işte .Bende Gölbaşı’danım.
Ersoy: Peki şimdi seksek oynuyor muydun?
Sakarya: Tabi oynardık tebeşirle çizerdik yere.
Ersoy: Senin söylediğin  tekerlemeler sadece bir oyun için miydi  yoksa pek çok oyun için mi?
YAĞ SATARIM BAL SATARIM
SAKARYA: Yağ satarım bal satarım vardı evet onu da çok oynardık. Cik cik cik Ayşecik /dalda erik Fatma Girik/ filiz akın suda yosun Nejdet Tosun  bu şekildeydi.Bizim çocukluğumuz güzeldi.










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder