30 Eylül 2013 Pazartesi

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
BİR ZAMANLAR KÖYLERDE 
“KIRK YIL ÖNCE ÇOCUKLUĞU KÖYDE KALANLAR”
11 Ağustos Cuma…2000
Biz çocukluğumuzda neler neler yaşadık?...
Üzümü koruktan yedik
Bademi çiçekten gördük
Karpuzun çekirdeğini toprağa ellerimizle gömdük
Kızgın güneşte kavrula kavrula  bostan çapaladık,
Zerdali çaldık, ceviz ağacından düştük.
Söğütle, kavakla yarış ettik çocukça.
Yukarı çeşmenin oluklarına yün çakıldaklarını ıslardık
Sonra taşlarla  döve döve  kışları ıslanıncaya  kadar yıkardık.
Yüzümüz gözümüz çirklendi derdik köy şivesiyle
O kirli halimize öcül öcül gülerdik.
Şimdi  hatırlıyorum da koyunları  dikenlerin üzerine  özellikle sürerdik
Dikenlere takılan yünlerle
Bilir misiniz bilmem köylere çerçiciler gelirdi
Onlardan kırık leblebi, iğde, keçiboynuzu alır
Kıtır kıtır dişlerimizle ısırırken
Mutluluktan uçarken gözlerimizin ta içi gülerdi.
Çocukluk işte…
Ve çabuttan bebelerimiz kucağımızda
Annelerimiz rol model
Naylon terlikler ayağımızda
Umurumuzda bile değildi dünya.
Tozlu topraklı sokaklarda kaygısızca koşar oynardık çelik çomak
İp atlardık, seksek çizerdik,
Saklambaç, körebe derken yakantop ve dalyaaaaaa!
Uçurtmalar uçardı yüreğimizle.
Bayramlarda el öperdik
Fıstıl şeker torba torba.
Sonra ver elini dorukta arkadaşlarla çal çal oyna.
Her bahar hıdrellezde boyalı yumurtalar haydin kırlara…
Hoplaya zıplaya tavşanlardan daha hızlı sıçrardık dallara.
Çizgi filmleri biz kendimiz çizerdik.
Dağ bizim, bayır bizim, ebem kuşağı bizdik
Gökler de uçan kuş çocukluk bir avuç özgürlük
Hey gidi günler hey! Her şeye gülümserdik.
Dert yok, tasa yok!
Gülü solmamış  gelinlerin mor ipek şalvarı gibi
Bir yanar bir sönerdik.
Bizden biraz büyük adaşlarımız kına gecelerinde
Yaren olup oynardı çiftetelli, orta oyunu,
Teyzemin ak çarından siyah bukle saçları
Al çekisinden altınlar sarkardı sarı sarı
Çağırırdı hepimizi, kız akşam oldu gelin gayrı!
Kadınlarımız, ebelerimiz, bebelerimiz
Kirmanlarla eğrilirdi iplerimiz
Gaz lambasında ışırdı gözlerimiz
Gül dalına   asılırdı yün çorabımız.
Kanaviçeler, patiskalar çiçek çiçek
Çeyizler serilir tek tek mavi göğe karşı bayrak misali…
Saçlarımız yeşil sabun  tenimiz mis gibi  hacışakir kokardı.
Köyde eskiden şampuanları, parfümleri bilmezdik  ki.
Çocukluğumuzda…
Bisiklet  sürmedik, eşek üstünde gezdik.
O günler altın ve  60’lar  festival gibi bize göre…
Şimdi  kırmızı bisiklet çok moda ve
Kızlar aşk filmine hasta
Dnliyorlar Orhan ve Müslüm baba ve Ferdi Tayfur’a hasta.
Afacan oğlanlar bilgisayarda savaşıyor uzaylılarla.
Tabancalar çifte çifte vuruluyor insanlar filmlerde
Vizyona giren  her filmde kare kare.
Ortalık kan revan! Bir de  soruyoruz,
Acaba  biz insanlar neden olduk acımasız?
Çocukken de  şiddete karşıydım
Sapanları hiç sevmezdim kuşları yaralıyor diyerek.
EVET, BİZ ÇOCUKLUĞUMUZDA  MASUMCA KAHRAMANLARDIK!
Her cumartesi öğlen matinesinde sinemada
Cüneyt Arkın’la, Malkoçoğlu’na , Kartal Tibet’le Tarkan’a özenerek
 Kaleden kaleye kılıçlarla  atlayarak
 Kaç masa kaç sandalye ve dımışkılı  divanları kırarak
Zaman geçti gitti… Vay be, bile diyemedik.
Çünkü hemen ardında evlere konuk geldi televizyon
 Her mahallede bir evde çoluk çocuk sanki kuyruk
 İstiklal marşı okunana dek izledik, izledik.
ÇOCUKLUĞUMUZDA
BİZ NELER NELER YAŞADIK…
Okursunuz diyerek çok samimi hasretimizle içimizi döktük bu gün
Çöllerde serap misali; düşlerdeki yıllar ve , sayfalara ve sizlere…
Ya ötesi çocukluğumuzun?
Bir başka şehrin köşesi
Öteki şiirlerin hecesi bir gün …






29 Eylül 2013 Pazar

Gökyay: “Gordion Polatlı için biçilmiş kaftan”

Onun hayat öyküsünün  bir yanı Çimenceğizden…Bir yanı Harput’tan… Birten Gökyay’ın  iş kadınlığının bize göre  enteresan  olan tarafı  Ankara’nın bir  numaralı markası ‘NURUS’un   hikayesinde babasının  vefatının ardından kadın gücünü  ortaya koyarak  başarmış olması idi.

Geçtiğimiz hafta Polatlı’yı ziyaret eden TOBB Kadın Girişimciler İcra Komitesi  Başkanı Birten Gökyay  ile  Gazetemizde başlattığımız ‘İstihdam Yaratanlar’ yazı dizisi kapsamında  Oran’daki evinde çok özel bir röportaj gerçekleştirdik. Röportajımızda, önceliğimiz Gökyay’ın hem Polatlı’yla bağının olması hem de ilçenin bacasız sanayisi Gordion ile  ilgilenmesi oldu. Birten Gökyay’ın Ankara Sanayi Odası’nın  ilk kadın üyesi olması ve Gordion’u tanıtıcı çalışmaları dolayısıyla sayfalarımıza konuk oldu. Polatlı OSB’de ‘İstihdam yaratanlar’ dizisine bu röportajımızla OSTİM’den devam etmiş bulunuyoruz. Dededen toruna Ankara’nın en eski büro mobilyaları üreten ‘NURUS’ markasının  hikayesini  birinci ağızdan işledik.
BİRTEN GÖKYAY ÇİMENCEĞİZ’DE  DÖVEN SÜRMÜŞ
Birten Gökyay, TOBB Kadın Girişimciler İcra Komitesi  Başkanı  olarak geçen hafta Polatlı’yı ziyaret eden iş  kadını olarak gazetelerde yer aldı. Ama biz onu Polatlı’nın   27 Eylül Dünya Turizm Günü dolayısıyla  yıllar önce Gordion  Festivali’nde tanıtım rolü  üstlenen  öncü kadın olarak hikayesini  sayfalarımıza  taşıdık. Gökyay, 1941 Ankara doğumlu, ilk Orta okulunun devamında Yenimahalle Kız Lisesi’ni bitirmiş, 1963 Mülkiye mezunu.  Babası Harput kökenli, babasının vefatından sonra 11 yaşında Ankara’ya göçerek  Alman ustalardan mobilyacılığı öğrenmiş. Önce   ev mobilyası üzerinden daha sonra  ofis mobilyacılığı şeklinde vizyon değiştiren NURUS’un temelleri  yüzyıla dayanan geçmişiyle  böylece atılmış. Gökyay’ın Anne tarafı Beypazarlı Hafız Ayşe hanıma oradan, Çimenceğiz Köyü’nde bağ bahçe işleriyle uğraşan dedesine kadar uzanıyor. Kur’an bilgisiyle at-eşek sırtında  köylerde mevlüt okuyarak hayatını geçindiren  anneanne, ‘çocuklarımı köyde büyütmek istemiyorum’ diyerek Ankara’ya göçüyor.
HATİCE DIZMANOĞLU ONUN  TEYZESİ…
Gökyay’ın köyde kalan dedesini ziyaretlerinde  zihninde beliren  köy hatırası olarak;  güneşin alnında neşeyle döven sürmek  kalıyor. İş kadını kahramanımız yaşamı boyunca  ileri görüşü ve cesurluğu ile çok etkilendiği  anneannesinin  rol modelliğini şöyle  tarif etti:”Anneannem, Beypazarının ayşe hocası, kendine güvenmiş at sırtında eşek sırtında mevlüt okumalara vesairelere giderek çocuklarını büyütmeye çalışmış. Ayşe hoca, annemin annesi benim örnek aldığım anneannem, Kur’anı çok iyi bilen, dinine düşkün ve  bu bilgisiyle ailesini geçindiren ayaklarının üzerinde duran,  öngörüleri  ile uzağı görebilen çok cesur  bir kadındı.”

NURTEN, GÜLTEN, BİRTEN VE AYTEN KARDEŞLER VE  ‘NURUS’
Onlar  Ankara’nın Şengül Sokağı’na  paralel  Anafartalar orta okulunun arkasında akasya ağaçlarının gölgesinde doğmuş büyümüşler. Gökyay: “Şimdi o güzelim  akasya agaçlarıyla bezeli koskoca bahçesi olan öğrencilerin, bahçede cıvıl cıvıl koşturduğu o okul yerine koskoca  bir bina dikilmiş. Çocukken bakkala gittiğim sokaklar hayal oldu Ankara çok değişti. Fakat Hamamönü’nde İstiklal ilkokuluna giderken tanıdığım dostlarımın evlerini halen bulabiliyorum. Bu beni çok mutlu ediyor. Ayrıca babam mobilya ustası olduğu için o zamanlar  çantası olmayan çocuklara dağıtılmak üzere her sene ahşabdan çantalar yapar,  biz  sopaların ucunda çantaları taşıyarak okul müdürüne hediye ederdik okul müdürü dağıtırdı. kime dağıtıldığını biz bilmezdik. Bize bağış yapma alışkanlığını, başkalarına  yardım etme  düşüncesi  babamızdan veraset kaldı ”dedi.
NURUS 1927 YILINDA  KURULUYOR

Nurettin Usta(Kunurkaya)  ağabeysi  İsmet ile birlikte ilk  atölyelerini  Akköprü mevkiinde  ‘SEBAT’ adı altında kuruyorlar. Fakat sebat fabrikası yanıyor.Daha sonra Nurettin Usta yoluna tek başına devam ediyor.Gökyay, geçmişten bugüne  anlattığı yaşam hikayesinde  varlık ve yokluğu çok iyi tanıdığını söyledi.  Kitabında da var olan bu hikaye  de o günlerde annemle saman pazarı çarsısına  giderdik. Çarsılardan boş teneke alır,  annem maltızı kendisi örer yapardı. Maltız o günlerde her şeydi.Üstünde güğüm bulunur, yemeğinizi kahvenizi hep orda pişirirsiniz . Evin  hayat denen kısmında devamlı yanardı o  yani biz öyle varlıklı aile değildik, diye anlattı.

 İNGİLTERE’DE,  “VAY BİR KADIN NASIL  EKONOMİST OLUR?” DİYE YADIRGADILAR
 Birten Gökyay, 1969’da İngiltere’ye gitmiştim. Evli çoluk çocuk  sahibi  kadın olarak mesleğim sorulduğunda,  ekonomist deyince Allah Allah bir kadın nasıl ekonomist olur? Diye yadırganmıştım. İngilizler, çünkü  bizde kadınlar ya  sekreter olur ya  hemşire olur  demişlerdi. O dönemde sadece Türkiye’de değil dünyada da kadının yüksek okul okuyup da bir meslek sahibi olması çok yaygın değildi. Benim iş hayatına girmem, babam kendi atölyesini Nurettin usta ve halefleri olarak kurdu.  Nurettin usta 1965’de çok erken yaşta vefat edince, aileden erkek çocuğu yok ama  kızlarda  sürdürebilir iddiasıyla işin başına geçtim.
BABAM VEFAT EDİNCE KIZLAR DA  SÜRDÜREBİLİR İDDİASIYLA İŞİN BAŞINA GEÇTİM
 Fabrikanın başına geçtim ama en büyük yardımcım eşim Akın Gökyay oldu diyen  Birten Gökyay,  Nurettin Usta olarak başladık sonra zaman içinde taklitleri oldu düşüncesiyle iletişim alanında kendimi geliştiren ‘NURUS’ ismini önerdim firmaya. İsim konusunda durmamızın bir nedeni  tanıtım konusunda kendime güveniyordum, diye belirtti.
ANKARA SANAYİ ODASI’NA İLK KAYITLI KADIN SANAYİCİYİM

Gökyay, Ankara Sanayi Odası’na kayıtlı ılk kadın sanayici olma sansını elde ettim 70’ li yıllarda elde ettim.1972 ve 1989 arası aktif olarak firmada çalıştım.Sonrasında  Milli  Prodüktivi Merkezi’nde imtihana girdim. Enformansyon bölümün de boşluk vardı teknik enformansyon bölümüne girdim  ve  halkla ilişkiler ünitesini kurdum. Türkiye’nin ilk halkla ilişkiler uzmanı olarak  altı  ülkeye  geziye çıktım.Araştırmalarım ve  orda gözlemlerim sonucunda  mesleğime halkla ilişkiler  yani iletişim alanında ilerlemeliyim  diye düşündüm. Ülkemde  ilk halk ve ilişkiler seminerlerini  başlattım, dedi.

13 KİŞİYLE DEVRALDIK  ŞİMDİ 400 KİŞİYE İSTİHDAM SAĞLIYORUZ

Önce Siteler ardından Akyurt’ta kurulan fabrikada şimdi oğullarının  işi devraldığını söyleyen Birten Gökyay: “ 1994 de Akyurt fabrikası kuruldu.  fabrika tamamen siensiler robotlar vesaireyle üretim yapılan bir iş yer.Teknolojiye ayak uyduran firmamız ofis mobilyaları üretiyor. Havaalanı, üniversite konferans salonları, otel veya hastaneler için yurt içinde ve dışına  satış ve pazarlama gerçekleştiriyor”dedi.

 HAYATA BAKIŞ AÇIM DA  ZOR DİYE BİR ŞEY YOKTUR!

Gökyay, iş hayatını yorumlarken, hayata bakış açımda benim için aslında hiç zor olan bir şey yoktur diyerek sözlerine şöyle devam etti: “Hayatta  kaybetmekten korkmayan kazanır seklinde  davranır böylece hep  başardım diyebilirim. İş hayatında kaybetmeyi göze alırdım. Çünkü risk almak demek kaybetmeyi göze almak demektir. Nitekim babam öldükten sonra o kadar büyük bir üzüntü içerisine girdim ki beni ancak tedavi edecek şey babamın ismini yaşatabilmekti.

BABAMIN ÜZÜNTÜSÜNÜ UNUTABİLMEK İÇİN   TEK TEDAVİM;BABAMIN İSMİNİ YAŞATABİLMEKTİ

Nurettin Ustanın kızı Birten Gökyay,  babasının üzüntüsüyle başa çıkmanın tek yolunu , babasının isimin yaşatmakta bulmuş. Kızkardeşler ve eniştelerle böylece yoldaş olmuşlar. Daha sonra giderek firma da Gökyay ailesi ağırlık kazanarak NURUS’la büro mobilyasında dev adımlar atmaya devam etmişler. Gökyay: “Bunu  basarmanın peşine düştüm. Tamamen duygusal bir şey. Bu işe başlamanın bana verdıgı motıvasyon böyle.  Eşime de söylediğim şu babam öldü işi de ölebilir ama biz bu işi başarırsak babamın adını yaşatabiliriz şeklindeydi. Zaten  işin özü  korkmayınca kimse de sizin üstünüze  gelmiyor nitekim bilakis saygı  görüyorsunuz.Ben babamın ustalarından  ve  sitelerdeki herkesten de son derece saygı gördüm. Hiçbir ters bir hareket görmedim. Ya bu kadın da nereden çıktı gibi bir algıyla karsılaşmadım. Sözüm dinlendi  bu  tabi ki babamın yarattığı bir saygıydı. Baslangıçta babamın atölyesinden 13  çalışan devr aldık  bu  çalısan adedi giderek arttı giderek arttı  şu anda sanıyorum 400’ün üstünde 500 civarı calısan var”diye anlattı.

 MOBİLYANIZI ATMAYA KIYAMIYORUZ  DİYE MEKTUP ALDIK

Gökyay, insan ilişkisinde  esas olan gelen herkesi memnuniyetle gülerek karşılamak. Magazada tezgahtar  misali çalışırdım. Sahibiyim deyince şaşırırlardı.  Seneler sonra Nurettin usta mobilyası diye bir bilgi  mektubu geldi. Biz evlenirken mobilyalarımızı sizden aldık. Üstünde çocuklarımız büyüdü mobilyalarıma hiçbir şey olmadı. Ev degiştireceğiz mobilyaları da atmaya kıyamıyoruz sizin eski mobilyanızı alıp saklama gibi bir niyetiniz var mı diye bir mektup aldım. Çok mutlu oldum aileyi ziyarete gittim.

 

EVLADİYELİK MOBİLYAYA NE GEREĞİ  VAR  İYEN DE ÇIKTI..

Gökyay, kardeşim  alacağım mobilya beş sene dayansın yeter, parama  hükmüm geçer diyen de çıktı, dedi.

OFİS MOBİLYASI MÜŞTERİSİNİN  KAPRİSİ  AZ OLUR

Ev mobilyası müşterisi ayrıntıya ve detaycıdır, ofis mobilyası müşterisine ise  grup halinde satış yapılır.   Türkiye’deki mobilya algısını değişmesinde firma olarak emek verdik.  Ofis mobilyasında öncülük yaptık mesela ilk Danimarka stilini getirdik. Türkiye de mobilyada ki aşamaları aktaran bir firma olduk.

OĞULLARIM KÜÇÜK YAŞTA FİRMADA ÇIRAKLIK YAPTILAR

Gökyay’ın iki oğlu Renan ve Güran  şimdi işin başında ve özgün tasarımları iş deneyimleriyle  iç ve dış piyasada her ülkeye ofis mobilyası pazarlayarak  iş dünyasında   dededen toruna istihdam  yaratmaya devam etmekteler.Gökyay, zaman ıcınde NURUS, NUMAŞ  VE NUPA    grubu altında çalışarak Ankara Sanayi Odasında Sincan Organize Sanayi Bölgesine bir meslek lisesi  açtı, bilgisini verdi.

 

GÖKYAY ESKİ ANKARA MOBİLYACILARI SAYDI

Gökyay, babamın yakından tanıdığı arkadaşları arasından ŞARK MOBİLYA,  YILMAZ GÜN vardı. Ayrıca Aydın Mobilya, Hitit  ve Ankara Mobilya vardı.  
POLATLI  GORDİON HAREKETİ
 Birten Gökyay Polatlı Gordion  hareketini şöyle anlattı: “Ankara günlerini başlattığımız da önce Polatlı’dan başladık. Ankara tanıtım grubunu kurduk. Önce Polatlı dememin sebebi, iki açıdan çok önemli. istiklal Savaşının kazanıldığı yer.  Polatlı’yı  iki ana eksen etrafında  markalaştırabiliriz.  Sakarya zaferi  ve Gordion, Atatürk hepsi benim için simgesel şeyler o simgeyi taşımak istedim o anlamda. Ama belki beynimin gerisinde dedemin orda yaşadığı ile ilgili duygusal bağlantı da olabilir onu bilemiyorum tabiatıyla.Gordion Festivalinde  duygusallık değil de akıl hakimdi. Çünkü Polatlı’yı  görmeyen İstiklal Savaşının nasıl kazanıldığını anlamaz.
ANKARA’NIN HER YERİNE BİLBOARDLAR ASTIK



Gökyay, Duatepe’ye Kültür Bakanlığı’nın  önünden otobüsler kaldırarak 1000 kişiyi götürdük.  Ankaralılar Derneği de işin içinde yani tüm bir birliktelik var, elele tutuşmak var, sırt sırta vermek var onu başardık. Goridon’da başardığımız şey aslında, o tek başına hiçbir şey yapamazsın  bir ekibi oluşturursan  her şey yaparsın  demekti.Bizim gazeteci arkadaşlarım dahil bu mucizeye inanamıyordu. Polatlı belediyesi kaymakamlık onlar bu kadar destek olmasaydı olmazdı. Polatlı’nın Gordion antik kentinde bir köyde Midas’ın Kulakları operasının sahneye konması bu gün bile anlatırken mucize gibi geliyor,  diye o günkü atmosferi anlattı.

KONKEN OYNAYAN ANNELERDEN DAHA ÇOK VAKİT AYIRIYORSUN

Birten Gökyay Bunca işin arasında  evlatlarını büyütürken bir kuşkuya düşmüş. Gökyay:  “çocuklarımızın içinde ukde bir şeyler kalmıştır.Belki de  annesi babası daha çok yanında olsun  istemiş de olabilirler. Ama koşulların el verdiğince onlara da zaman ayırdığımızı düşünüyorum. Çünkü oğluma bir gün böyle bir iç yarasıyla dokuz yaşında iken ‘Renancım herhalde kardeşine de sana da  yeterince vakit ayıramıyorum’  dediğim de… Bana cevabı şu olmuştu çok gözlemci bir çocuktu.  Bana cevabı şu olmuştu çok gözlemci bir çocuktu ‘konken oynayan annelerden daha fazla vakit ayırıyorsun sen merak etme’ demişti oğlum beni anlamıştı.
BİRTEN GÖKYAY:POLATLI GEZİMİZDEN ÇOK ETKİLENDİK
 Birten Gökyay,  Kadın Girişimcilerle birlikte Polatlı ziyaretinde Polatlı Ticaret Borsası’ndan çok etkilendik. Kaymakam ve Belediye Başkanı Polatlı’yı Çok güzel anlattı. Polatlı Ticaret Odası başkanı çok genç ve azimli idi. Kadın girişimciler adına Polatlı’dan umutluyum, diyerek Polatlı’nın Marka şehir olması hepimizi gururlandırır, dedi. Fakat en  önemlisi Gordion, Polatlı için biçilmiş kaftan  27 Dünya Turizm Günü’nde akın akın turistleri çekmeye aday. Bu anlamda yatırımlar hız kazanmalı ama  bizi en çok dünyaya tanıtacak  olan yol Sanat ve kültürden geçiyor diyerek bir kez daha Gordion için el ele vermeliyiz mesajına vurgu yaptı.



20 Eylül 2013 Cuma

Yağlık çekirdekte üretici mağdur bırakıldı
Maliyet yabancı çekirdeği içeriye çekti
ÇİFTÇİLER BİR TÜRLÜ KOOPERATİFLEŞEMEDİ
TRAKYA BİRLİK ÇİFTÇİYE ÖNCE EK DİYOR SONRA DIŞARDAN UCUZ AYÇEKİRDEĞİ ALIYOR(!)

Polatlı Ticaret Borsasında hasat zamanını takiben gazete olarak ziyaretimizde yağlık çekirdek ve soğan üretiminde yetkililerle ve üreticiyle birebir görüşmeler yaptık. Özellikle yağlık çekirdek konusunda; ekim, üretim ve hasat ve sonrası için üreticilerin durumlarını araştırdık. Yağlık çekirdek üreticilerinin son derece mağdur olduğu, masraflarını karşılayamadığı, bağlı olduğu kurumların yönlendirme ve fiyat verme konusunda yetersiz kaldığı ortaya çıktı. Daha önceki haberimizde belirttiğimiz çekirdek fiyatlarının yükselişinin sadece çerezlik çekirdek de geçerli olduğunu onun da üretiminin az olmasından kaynaklandığını araştırma sonucunda belirtildi. Bu konuda üreticilerin yanında yetkili kurum ve firmalardan da birebir görüşmeler sonucunda bilgi aldık. Borsada yağlık çekirdek depolama ve pazarlama yetkilisi Peker Bakliyat Şirketi sahibi Abdullah Peker açıklamasında şunları söyledi, “Şu anda köylerimizden 300 ton yağlık çekirdek geldi. Babayakup, Sarıoba, Uzunbey başta olmak üzere tüm köylerden eken çiftçimiz buraya mahsulünü getiriyor. Ekim ve üretim geçen yıla oranla arttı. Bu sene yağışların az olmaması ve zamanında olmaması üreticiyi zarara uğrattı. Geçen yıl bin 500 TL’den alıyorduk. Bu sene bin ile bin 100 arası alıyoruz. Ama devletin kilo başına 250 TL destek veriyor. Mal borsamıza geliyor, burada çalışan işçilerimiz malları depoluyor. Genellikle Adana, Mersin, Balıkesir, İzmir, Manisa gibi illere gönderiyoruz. Soğandaki sıkıntı, Ayçiçeği için de geçerli, Yağlık çekirdek çiftçiyi bu sene zarara uğrattı. Yağlık çekirdek normalde ikinci bir mahsul, yani üretici, buğdayını veya arpasını ekiyor. Tarlasına anızına boş durmasın diye çekirdek, kimyon, nohut ekiyor” dedi. 
Üretici, Babayakup Köyünden Hüseyin Sarı, “Biz ayçekirdeği ektiğimiz zaman %50 verim kaybı alıyoruz. Sulamamız, mazotumuz, gübremiz derken masraflarımızı kurtaramıyoruz. Siz, çiftçinin nasıl ek gelir sağlıyor diye çarpıtma bir bilgi söyleyebilirsiniz” diye belirtti. 
PEKER: ÇİFTÇİ KIRAÇ TARLAYI EKERSE ZARAR EDER
Abdullah Peker, “Yağlık çekirdek aslında kuru tarımın bitkisi değil; suluya ekildiği zaman eğer iyi bakıldığı zaman 400 kg kadar yakıyor. Bu sene 300 kilo alan köylüyü ben biliyorum. İsim de söylerim Cevdet Erdoğan isimli Nurettin Erdoğan’ın oğlu çiftçimiz aldı. Üretici gider de kuru tarım olarak Kıraç’a ekerse masraflarını çıkaramaz. Ben çekirdek için konuşuyorum; ama diğer ürünlerde çiftçinin zarara uğradığını biliyorum”
OLTANLI ÇİFTÇİ: HERKESİN ARAZİSİ SULU MU?
Oltan kasabasından Yaşar Elden: Tüm ürünlerde aynı kayba uğruyoruz bu sene. %50 verimden %50 fiyattan zarara uğradık. Onun haricinde arpadan mı kazanayım, buğdaydan mı kazanayım. Herkesin arazisi sulu mu? Geçen sene kaça aldım 5 TL’ye aldın, bu sene 3,5 TL’ye aldın.
Geçen sene nohut 2,5 TL’ydi bu sene 1,5 TL’ye düştü. Kimyon ektiğin zaman %50–60 kaybın buğdayda oluyor mu? Kaybına çalışmış gibi oluyoruz. Çiftçi bunlardan zarara uğruyor. Fiyatları düşünce çiftçi maliyeti kurtaramıyor. Ama yetiştirmek için ekiyoruz. Çekirdek ektiğim yere buğday ektim 100–150 kilo aldım. Çekirdekten biz zarar ediyoruz.
PEKER BAKLİYATTA ÜRETİCİLER MAHSÜLÜ KONUŞTU
Abdullah Peker, İç Anadolu’da sulu tarım yapıyorsan işin olur, kazançlı çıkarsın; ama kuru tarım yapıyorsan vay haline. Devlet sulamaya bir sistem bulursa kuru tarımda yoluna girer. Bulunmazsa kuru tarımdan iş çıkmaz.
BORSAYA MALIMIZI ALIN DİYE YALVARMAK ZORUNDA DEĞİLİZ
Üretici Sarı, “Devlet çekirdekten fiyat vermedi, Biz üretici olarak geliyoruz Borsaya malımızı alın diye yalvarıyoruz. Çiftçiyi neden bu duruma düşürüyorlar”
DÜNYA PİYASASINA GÖRE FİYAT İÇ PİYASAYA UYMUYOR
Abdullah Peker, fiyat konusunda şunu söyleyebilirim. Devlet üreticiye iç piyasaya göre fiyat ayarlaması lazım; ama dünya piyasasına göre fiyat veriyor. Devlet eski devlet değil; buna Trakya Birlik, Ziraat Odaları da dâhil. Yani mal 1 milyonsa ben senden 1,5 milyona alırım demiyor. Devlet desteği var, ekim başına kilo başına 250 TL destek veriyor. Sonrasına karışmıyor. 
Abdullah Peker, Arpa konusunda, arpaya ofisin verdiği 500 civarında zaten piyasada 600’e gidiyor. 
Oltanlı Elden, Neden ofis fiyat vermesin. Arpanın fiyatı geçen sene kaç liraydı bu sene kaç lira oldu. Şu anda dediğiniz gibi arpa 600’e falan gitmiyor; 560 Liradan gidiyor.
Abdullah Peker, benimde traktörüm var, arazim var. Hacımusa köyündenim. Ben bu sene yağlık çekirdek ekmedim. Bu sene arpa ektim. 400 kilo arpa aldım, harmanda 585 TL’ye sattım. Anızı hariç 5,85 TL’ye sattım.
OFİSİN VERECEĞİ FİYAT BORSANIN ALTINDA KALIYOR
Hüseyin Sarı, Ofisin vereceği fiyat Borsanın altında kalıyor. Ofis arpa alsaydı 650’ye alacaktı.
“TRAKYA BİRLİK ÇEKİRDEKTE BİZİ YALNIZ BIRAKTI”
Sarı, “Trakya Birlik, büyük bir kuruluştur, bizim ihtiyaçlarımızı karşılar. Ama çekirdek, özellikle de yağlık çekirdek konusunda Trakya Birlik çiftçiye zulüm yaşatıyor. Birliğin üyesiyiz, aidatımızı da ödüyoruz; ama bizim fiyatlarımızı çok geç verdi. Bu yüzden malımızı satmak için tüccarları gezmek zorunda kaldık. Kesinlikle bu sene verimde, kar da alamadık. Bizim devletimiz yani Trakya Birlik, bize fiyatı daha geçtiğimiz gün verdi. 1 Eylül’de hasatımızı yaptık, fiyat daha yeni geldik. Fiyatların bu sene düşmesi de bizi ayrıca zarara uğrattı. Geçen sene fiyatlarımız bin 500-bin 600 Liraydı bu sene bin liraya verdik. Bu sene Trakya Birlik bizimle hiç ilgilenmedi, çok zorluklar çektirdikten sonra bizim yüzümüze baktı. Birliğin önceden verdiği fiyatı biz yeterli bulmadık üyeleri olarak o zaman da fiyatı geri çektiler, yeni bir fiyat sürdüler. Trakya Birlik fiyatı bize bin 50 Liraya mal alıyordu, biz bin 170’e sonradan fiyatı çıkardık. Biz oraya aidatımızı ödüyoruz, oranın üyesiyiz. Biz mağdur olmak istemiyoruz.
SARI: BORSAMIZ İLE GURUR DUYUYORUM
Polatlı Ticaret Borsamızla gurur duyuyorum. Bölgedeki en iyi borsadır. Örnek bir borsadır. Bu gün Konya’dan ya da başka bir bölgeden ürün geliyorsa ben üretici, çiftçi olarak Ticaret Borsamla, ilçemle gurur duyarım.
FİYATLARIN İSTİKRARI İÇİN SOĞAN BORSASINA İHTİYAÇ VAR
Polatlı’da soğan, buğday gibi başlı başına önemli bir ürün. Dolayısıyla fiyatların daha düzenli, istikrarlı hareket etmesi için soğan borsasına ihtiyaç var.
BİZE HİZMET GELİYORSA BÜYÜKŞEHİR GELSİN
Büyükşehir’e bağlandık. Köylerimiz mahalle oldu. Bize hizmet getirirse memnun oluruz. Büyükşehir Belediye Başkanımız Melih Gökçek’te çalışmalarında iyidir. Ankara’nın merkez ilçelerine yaptığı hizmetleri takip ediyoruz ve takdir ediyoruz. Bize de hizmet getireceğini düşünüyoruz. Polatlı sonuçta Ankara’nın en gelişmiş metropol ilçesi sayılıyor. Köyler olarak mahalle olsak da bizi mağdur bırakmasınlar yeter.
YABANCI ÇEKİRDEK UCUZ OLUNCA YERLİ YAĞLIK ÇEKİRDEĞİ YENDİ
Yağlık ayçekirdeği ithal ettiğimiz ülkeler; Ukrayna, Rusya, Gürcistan gibi ülkeler, Türkiye’nin yağlık ayçekirdeği aldığı bir bölge esasında. Geçen yıl bizde de Tüketim fazla, üretim düşüktü. Bu yıl üretimimiz arttı, kendi tüketimimizi tamamlayacağımız bir noktaya geldik. Ayçiçeği üretiminin merkez ülkelerinden olan Ukrayna’da geçen yıl 4 milyon ton olan üretim, bu sene 12 milyon tona çıktı. Yurt içindeki tüketimleri ise 400 bin ton, bu durumda bunlar tonunu 350 dolara satmaya başladılar. 350 dolar, TL bazında 700 TL, %20 vergisi olsa 900 TL’ye, Nakliyesiyle birlikte Türkiye’ye bin TL’ye ayçiçek geliyor. 11 milyon 500 bin ton Ukrayna’da üretim fazlası mal var. Bunlar bu malı dış ülkelere satmak zorundalar. 
YERLİ ÇEKİRDEĞİN MALİYETİ YABANCIYI İÇERİYE ÇEKTİ
Geçen yıl 600–700 dolardan satarken bu yıl 350 dolardan satışa çıkardılar. Bir tarafta nakliyesiyle birlikte bin Liraya Türkiye’ye gelen ithal mal var, bir tarafta bin 500 ile bin 600 Liraya gelen yerli üretim var. Bununla yağ firmaları ve bu gibi sektörler savaşamaz. Bu rekabete gelemezler. Devlet bazı uluslararası anlaşmalar gereği kendi üreticisinden almıyor; rekabet uğruna dışardan alıyor. Türkiye’de büyük sermaye ellerinin iç piyasadaki malları, yerli üretimi tercih etmesi için gümrük gelirlerinin artması, vergilerinin yüksek olması gerekir. Eğer vergiler, gümrük gelirleri yükselirse, içerideki sermaye yerli üretime yönelir. Biz Trakya Birlik olarak çiftçimizin her zaman yanındayız. Bin 170 ile bin 350 TL arasında fiyat açıkladık. Geçen yıl bu oran bin 400 ile bin 600 TL arasında seyrediyordu.
BİR DAHA Kİ YIL ÇEREZLİK ÇEKİRDEK AYNI DURUMA GELEBİLİR
Çerezlik çekirdekle olan durum Yağlık çekirdeğe bakarak tam tersi bir durum sergiliyor. Üretime bağlı bir durum. Çerezlik çekirdeğin üretimi düşmüş, fiyatı artmıştır. Gelecek sene bu durumun tam tersi bir durumda söz konusu olabilir. Çerezlik çekirdeğin üretimi fazla olmaması fiyatları artırdı.

KURUM FİYATLARA KENDİ KARAR VERİYOR
Trakya Birlik, ayçekirdeği fiyatlarını kendi belirliyor. Bakanlıkla bağlantılı olarak bir karara varılıyor. Son kararı Trakya Birlik veriyor. Kurum 2000 yılına kadar devlete bağlı bir yan kuruluştu. 2000’den sonra özerk bir duruma büründü.
ODALAR, POLATLI’DA ÇİFTÇİLERİ YÖNLENDİRMEDE YETERSİZ
Üreticilerle görüşme sonucunda Polatlı’da acil olarak bir tarım okuluna ihtiyaç olduğunu toprak analizlerinde, parayı aldıktan sonra hangi köyden olduklarını bile önemsemediklerini söyleyen çiftçiyi yönlendirme, toprağını ekme konusunda yalnız bıraktıkları izlenimi ortaya çıktı. 
TRAKYA BİRLİK VERGİ YÜKSELSİN DİYE ÜRETİCİYİ BEKLETTİ
Ayçiçek alımları 15 ağustos’ta başlayıp, 30 Ekim’e kadar devam ediyor. Fiyatlarımız da bu sırada belli olur. Bu sene fiyatlar Eylül’ün 10’unda belli oldu. Bu yıl fiyatların geç kalma nedeni dışarıdan gelen yağlık çekirdek (Ayçiçeği) alımlarında vergilerin yükselmesini beklemekti. Çünkü vergiler yükselirse dışarıdan gelen ithal malın gelmesi zorlaşacak yerli üretici kazanacak.
GÜNEŞ, POLATLI ÜRÜNÜNE KIYMET VERİYOR
Polatlı ve civarındaki topraklar bir tek yağlık ayçekirdeğine değil; arpaya Buğdaya, kavuna, karpuza, hububat türü her ürüne uygun. Çünkü İç Anadolu Bölgesinde mahsul güneş enerjisini direkt alıyor. Direk almasının sonucu da kavunun lezzetli, buğdayın birinci kalite, Ayçiçeğinin yağlı olması, pancarının daha parlak olmasıdır.

18 Eylül 2013 Çarşamba

KÖŞE YAZIM:
Bu yüzden savaşa hayır!

“Bağış: Suriye’de ölenlerle Gezi Parkı’nda ölenler bir mi?” sorusu hepimizin bildiği gibi benim gibi savaşa hayır diyenler için gündem yaratmıştı.Hatta şu an hala yankıları devam ediyor.Ben de kendimi hem gazeteci hem de sorumlu bir vatandaş olarak devletin bir bakanının bu cümleyi ulusal bir kanalda pervasızca sarf etmesi hem milliyetçilik anlayışı olarak hem de bir Müslüman olarak hiç etik olmadı. Bu anlamda kendini sorumlu hisseden herkes gibi fikrimi kamuoyuyla paylaşmak istedim.
Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği Nezdindeki Müzakere Heyeti Başkanı ve İstanbul Milletvekili Egemen Bağış, Habertürk’te Balçiçiçek İlter’in gerçekleştirdiği bir programda “Suriye’de ölenlerle Gezi Parkı’nda ölenler bir mi? Orada 100 kişi ölüyor, Gezi olaylarında beş kişi” diyerek kendi memleketinde ölenlerin sayısı az olduğu için tırnak içinde Suriye’deki ölümlerin önemli olduğunu anlatmaya çalışıyor!
Sadece Suriye’de, Mısır’da değil dünyada ezilen mazlum milletler için içimiz kan ağlıyor! Öyle politik ve siyasi nedenlerle de değil; insanlık adına!
Ama; Irak da kimyasal silah var diye savaşan, Suriye’de kimyasal silahın kimin kullandığı belirlenmeden Türkiye’yi savaşa hazırlayan her kim ise bu hükümet olur, dış güçler olur vs… Allah affetmeyecek! Halk da affetmeyecek!
Gezi olayları üç-beş ağaç yüzünden ve üç-beş çapulcu çıkardı diyenler bu kez de Gezi’de ölenler üç-beş kişi diyecek kadar Türk halkını seviyormuş(!)
GEZİ’DE ÖLENLER ÜÇ-BEŞ KİŞİ DİYENE…

1- İsrail bir askeri için Ortadoğu’ya savaş açıyor.
2- ABD bir askeri için dünyayı savaşa sürüklüyor.
3- Türkiye’nin Bakanı, Gezi’de beş kişi ölmüş, çok mu diyecek neredeyse?...
4- Önce Türkiye demedikten sonra Suriye’nin halkı için savaşa girmek için medyadan insanlık adına ‘ Savaş çığırtkanlarına’ lanetine uğratacak bir gün Ey Yüce Allah!
SAVAŞA HAYIR!
SAVAŞA HAYIR!
SAVAŞA HAYIR!
Çünkü savaş sayesinde Amerika ve İsrail silah satacak.
Müslümanlar ölüyor Haydi Türkiye diye savaşa diyenler hiç düşünmez mi? Bu savaşın gerçek nedeni ABD’deki beş-altı tröstün yıllar önce kurguladığı oyunların bir parçası olduğunu.
Sonra Allah’ın yeri göğü ve tüm insanları Âdem’in kaburgasından yarattığına inanan biz Müslümanlar, öteki insanlar bizden değilse kahrolsun! deme küstahlığını nasıl yaparız?
Son zamanlarda inancımızı, Allah için değil de siyaset için kullananlar var. Siyasete kürek çekenler farklı dinde olanlara tepkililer, Şöyle ki bizden olmayana ‘gavur’, Müslüman olup da haksız olana, insanın çiğ çiğ yese bile haklıdır tarzında fetva veriyorlar.
Bunu nasıl yaparız? İnsanlık anlayışımla anlayamıyorum. Madem tüm insanları Allah yarattı, siyahı, beyazı, Çinli’yi, Türkü, Kürdü, Sarıyı… Öyleyse dini farklı olanları, hatta amacı sadece Allah’ın ağacını, taşını, toprağını çok sevdiğini anlatmak için; yine Yüce Yaratıcıya dönerek Allah’ın doğasına, sevgisini bir inanma şekline çeviren insanlara neden kızıyoruz? Hem kim veriyor size bu hakkı?
Ayrıca bu durumda dünyada ki her insanı ‘Allah yarattı inancımızla çelişmiyor muyuz?
CEMAATTEN DEĞİLSENİZ VAY HALİNİZE!
Hatta son dönemde Türkiye’de ‘cemaatten’ değildir diyerek insanların dışlandığı sosyologlar tarafından açıklanmakta ki adını gazetecilik hakkım olarak veremeyeceğim.
Bir kadın, bir devlet dairesinde başımı örtmeme rağmen, cemaatten olmadığım için sürüm sürüm süründüm diye gerçeği şöyle ifade etti: “Cemaatten değilsen ölsen umurda olmazsın” dedi. Sözünü ettiği kişi Polatlı’da ve mesleğinde çok başarılı. Bunu söyleyen türbanlı kadın: “Kaldı ki, mesleğine gelince bu zatın başarısı tartışılmaz. Ama yöneticiliği sadece kendi cemaatindekilere iyi, cemaatten değilsen vay haline! Ayağımın altında olmayın! Sizi burada görmek istemiyorum” gibi sözlere maruz kalıyorduk. Sonra kendisi özel bir sektörde çalışmaya gitti: ‘Oh’ dedik ve rahat bir nefes aldık.
İşte böyle savaşla cemaatin ne alakası var demeyin ? Evet var. Çünkü Suriye’deki savaşta muhalifleri desteklememizin nedeni sadece dinsel; haklı haksız olmaları ve mazlumların kimyasal silahla ölüp ölmemesi değil. Bu bana çok acı geliyor! İnsanlığımıza yakıştıramıyorum.
Savaşa hayır!
İKİNCİ BÖLÜM…
BİR ZAMANLAR KÖYLERDE 
 “KIRK YIL ÖNCE  ÇOCUKLUĞU KÖYDE KALANLAR”
11 Ağustos Cuma…2000
Bahçelerimiz çalı çırpıyla  çevrili  evlerimiz kamışlı dam ve kerpiçten örülü
Mis gibi kireç kokardı odalarımız taze badanalı.
Ak topraktan   duvarları bulamaçlanmış tandırda
 Ocak başında sıralanırdık kardeşlerim ve ben.
 Meşelerin çıtırtısıyla  karışır kızaran patates çıtırtısı kuzinede
Isınan  kaba kaba bazlamalar…
 Ve tereyağıyla yağlanınca  mis gibi kokardı  arasında
 Ufalama peynirle tanışınca; olunca sıkı fıkı sevgili; ekmek ile peynir.
Markası ‘Delta’ radyolar  en çok da kırmızı rengi, evlere  giren en yeni konuktu.
Kızların başucunda yatarken de..
 Türkülerde moda ‘Kırmızı gül demet demet’
O günlerde babam da çok severdi, arada  bir eşlik ederdi  
 Gür sesiyle… Türküleri severdi gençliğinde.
 Annem  o küçük bahçede eğlenirdi her sabah vakti.
 Salataları, biberleri, Ayşe Kadın fasulyeleri gün ışımadan
Urglarından koparırdık taze gelin gibi.
 Köyler eskiden bir demet yasemen
Anılarında  yaşayanlar bilir bir de ben.
 Cennet çeşmesi  bizim meşeli dağın ardında
Kurtlar koynunda, çobanlar koynunda
 Koyun-kuzu meleşir bir garip ufkunda
Biz çocuklar  eşek üstünde kırda bayırda
Heybelerde somun, peynirle bir doyardık ki, şimdi bal börek yesek
Yok nedense o eski kuru ekmekle peynirin tadı köylerde…
Kaybolmuş toyga aşı geçmişte
 Kaymaklar dolanmaz oldu  seher yelinde!
Kafeteryalar da tost ekmeğe hamburgere koşuyoruz
 Akın akın…
Sorun bakın
 katmer katmer tereyağlı gözlemeye…
 hiç arayanı soranı var mı bu yakın.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
BİR ZAMANLAR KÖYLERDE 
“KIRK YIL ÖNCE  ÇOCUKLUĞU KÖYDE KALANLAR”
11 Ağustos Cuma…2000

OĞLAN EVERME ADETİ..
 Dibeklerde elma yanaklı kızlar, mangal yürekli oğlanlar
 Ve  annemin  bir fakir oğlana karasevdalı ahretliği
Yarma, bulgur döverlerdi perçemleri saçılırken havalara
  Bilek gücüyle o ağır  tahta tokmakla zınk diye vururken
 Güneşler açardı yüzlerinde gümüş gümüş.
Mutluluklar yayılırdı alına, gerdana;bedenler sırılsıklam.
Mütemadiyen tokmaklar inerdi balyoz misali buğdaya sert ve tek tek!
  Bu arada yavuklular birbirine işaret verirdi
Kaş çatarak, göz süzerek ve  tek tek.
 Ve en önemlisi dibek başında kaynanalar izlemede
 Gonce gonce gül fidanı  kızları ince eleğe dizmede
  Tartınaraktan… tartaraktan.
 Çünkü;
  Aslan gibi damatlık  oğulları var ya.
Güz gelince dibek başı güzeli,
Onbeşli Gültaze verilince bıyıkları yeni terlemiş emmoğluna,
 Lokumla bisküvi  sarılırdı hemen ağızlara
 Yanında karanfil kokulu okunmuş şerbet  kan kırmızı
  Bardak bardak tutulur köy odasında  sanki atalarımızın kımızı.
Kaynatalar söz kesilir kesilmez hemen alır gelin kızını 
Nereye?
şehre.
Kime ? Dişçiye.
Adettendi birer ikişer altınla kaplanırdı dişler;
Pembe dudaklar aralanınca  parlardı sarı sarı altın dişler.
Sonra  basmacıya ardında altıncıya
Kız almak kolay mıydı köylük yerde.
Beş  metre kadife şalvarlık, yüz metre yolluk
Al babası şu da beş bin kayme  başlık,
 Yazılı kağıtta yüz kilo da  yün hem de  yıkanmış yorganlık denirdi.
 Kız beşikte çeyiz sandıkta  babası; anadan gören yüklük
 Babadan gören  mal yığarmış diye diye
Gelinkızın boynu koynu dolu;
Kınalı ellere  takılırdı bir bir bilezikler
 Gramseler  kırmızı kurdelalı, sarı liralar çil çil
 Nişan töreni için;
Maharetli, köyümün  kadınları Allah  için
Oklavalar ince belli pazılar tülbent  gibi biçim biçim.
 İpince  açılınca baklavalar kırk kat
Sacarasına uzanırdı   yeme de yanında yat.
 Tezek, kerme korunda  sanki ateş ve aşkın dansında
 Zini zini kat kat kağıt gibi kırk katlı tatlılar
 Haydi buyurun murat almaya gelen  kırk ayaklı  atlılar
 Der gibi şıkır şıkır şerbeti ile yenirdi tatlılar.
Ortaoyununda davul çalar oynar zeybek efeler
   Takı takılır, gelin kız el öperek eğlence sona ererdi.
Kaynatası; düğün  bıldıra pancar parasına
Şimdilik hakkınızı helal  edin der, giderdi.
KADINLAR ORTA ÇEŞMEDE
Orta çeşmede bir hayrat, kara kara kazanlar
 Kara yazı yazanlar gibi  kızıl bakır kazanlar
İçinde kaynardı çiğdem çiçeği çamaşırlar.
 Kille ovulurdu pembe fistanlar, al yazmalar
 Tokaçla döverdi Hatice, Ayşe yengeler
 Anasının, kaynanasının şalvarını
 Babasının kaynatasının gömleğini
 Bir boylu(hamile)gelinin sırtında  karagözlü bebesi
çatırdım ayazda,
 Ağzı burnu sümük içinde üşümüş garibim besbelli.
Elinde  ağda –pekmez sürülü bir dilim somun ekmek
  Diğer yanda  biz kayardık muşambayla karlı tepelerde
 Kanatlı meleklerdik de sanki uçuyorduk yıldızlarda…









17 Eylül 2013 Salı

 Polatlı’da soğan yine hayal kırıklığı yarattı
 TİMUR ÖZGÖNÜL İLK SOĞAN  SOYUM  TESİSİNİ POLATLI'DA AÇTI

Polatlı’nın Buğday, pancar gibi sembol olmuş yegane tarım ürünlerinden biri de şüphesiz soğandır. Polatlı tarımında markalaşmış ve ilçenin temel tarım ürünleri arasında yer alan soğanın hasat döneminin gelmesiyle tarladan toplanan soğanlar, Polatlı Ticaret Borsasına getirilerek  depolama ve soyma işleminden geçiyor. Tarladan sofralarımıza kadar gelen, Türkiye genelinde Polatlı’nın temel tarım ürünü olan soğanı hasat zamanını müteakip Borsaya gelişini Polatlı Postası ekibi olarak takip ettik. Soğan piyasasının durumu, üretimi ve üreticinin kazancı veya kaybını görüşerek Polatlı kamuoyunu aydınlatmak için Borsada soğan depolama ve soyma işlerini yürüten TRK Agro Tarım Ürünleri San.ve Tic. LTD. ŞTİ adına Timur Özgönül ile röportaj gerçekleştirdik. Özgönül, röportajımızda gazetemize özel soğan üretimi ve sofralarımıza kadar gelişi sürecinde önemli bilgiler paylaştı. Bu noktada gazetecilerin sorularını yanıtlayan Timur Özgönül, Polatlı’ya dair bazı müjdeler de verdi. Şirket sahibi Timur Özgönül ile röportajımıza başlarken ilk olarak kendisinden özgeçmişi bilgisini aldık. Özgönül, “TRK Agro Tarım Ürünleri San.ve Tic. LTD. ŞTİ’nin sahibi Timur Özgönül, İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Polatlı-Şıhahmetli Köyü’nde kendi aile arazimizde çiftçilik yapmaya başladım. Polatlı’da  Yeni Zahire Borsasında kendi aile şirketimi kurarak soğan üretimi ve pazarlama üzerine yoğunlaştım.
 ÜRETİCİ SOĞANDAN DERTLİ
Üretim kapasitemiz soğan fiyatıyla doğrudan alakalı. Fiyat düşük olunca fabrikalar soğan istiyor. Ama soğan fiyatları yüksek olunca iç pazarda fabrikalarda talep olmuyor. Soğan fiyatları  bu yıl oldukça durgun. Soğan fiyatları tabana vurmuş durumda. Köylü perişan. Soğan  maliyeti 23 kuruş,  satışı 25 kuruş. Soğan üreticisi zor durumda ve çok zararda. İşçi parasını  ödemek için zararına malını satıyor. Üretim fazlalığından dolayı soğanda bilinçsiz üretim var. Geçen yıl ocak ayında  soğan 70 kuruşa çıkınca üretim sahası büyüdü. Köylü ekim  hazırlığına giriyor.Geçen yıl soğan para edince gelecek yılda  kar getireceği düşüncesiyle herkes soğan ekiyor. Bu ad arz talep meselesi. Talep  fazla olursa üretim çok olur.
KÖYLÜYÜ BİLİNÇLİ ÜRETİME YÖNLENDİRİLMELİ
 Bizim ülkemizde  bilinçli üretime yönlendirebilme adına güçlü bir mekanizma  yetersiz.Bunu kim yapar diye düşünürsek Ziraat Odaları köylüyü üretim sahasında bu şekilde yönlendirebilir. Biz dondurulmuş gıda üreten firmalarla çalıştığımız için şu  anda kırmızı salçalık(Kapya) biber 80-90 kuruşluk biber bile 20 kuruşa düştü. Köylü zararına mal satıyor. Taze fasulye 45-50 kuruş. Çiftçinin bütün ürünleri satışında bir sıkıntısı var. İhracatımız yok.
KOMŞU ÜLKELER, İHRACATI SINIRLIYOR
Şu anda sebze-meyvede hiçbir komşu ülkeye ihracatımız yok. İç piyasada bu kadar mal tüketilemeyeceğine göre ister istemez köylü zarar ediyor. Malların birazı da çöpe gidiyor. Bu zarar  Polatlı’da nasıl giderilebilir. Polatlı Ziraat Odası köy köy gezerek  köylüyü başka ürünlere kanalize edebilirler.
DEVLET, KÖYLÜYÜ ÜRÜN EKİM KONUSUNDA BİLİNÇLENDİRMESİ LAZIM
Köylünün ne kadar ürün ekimi yapacağı o kadar zor değil. Polatlı’da tohum satan 5-6 tane firma var. Bu firmalarda tohum satışlarını gün yüzüne çıkararak, ne kadar soğan veya başka bir ürün ekimi olacağına karar verilir.  Üretim sahalarının bilgisi ile köylü ihtiyaç olan ürüne yönlendirilir. Maalesef Ziraat Odaları, tarımı temsil eden hiçbir kuruluş bu konuda  şimdiye kadar disipline olamadı.
POLATLI’DA İLK KEZ  ‘SOĞAN SOYUM TESİSİ’ KURDUK
Tarım Bakanlığı’nın Kırsal Kalkınma  hibesinden faydalanarak Polatlı için geçen yıl ilk kez ‘Soğan Soyum Tesisi’ kurduk. Bu yıl soğan hasadının başlamasıyla soyum işine başlıyoruz. Polatlı’da şu anda  benzeri bir tesis yok ve biz ilk defa geçen  Soğan Soyum Tesisini kurduk. Makine tamamen teknolojik bir alet. Soğanı yüksek hava basıncıyla 10 Bar havayla el değmeden soyuyor. Soğanın  nasır kısmı dediğimiz kök ve baş kısmını matkaplı bıçak sistemiyle kesip, yanlardan kabuğa yüksek hava vererek soğanı soyuyor.  Biz soyulmuş soğanları direkt Sanayiye dondurulmuş  gıda üreten firmalara gönderiyoruz. Onlar soyulmuş  soğanı altışar veya on çarpı on ölçülerinde küp şeker şeklinde doğrayıp  şoklayarak  % 80 ihraç ediliyor.
TÜRKİYE ÇAPINDA ÇALIŞIYORUZ
Özgönül, “Soğan Soyum Tesisi Türkiye çapında çalışıyor. Tüm şehirlerde dondurulmuş gıda üreten tüm firmalara Polatlı’da soyulmuş soğan gönderiyoruz. Firmalarda küp şeker şeklinde doğrayıp şoklayarak hem iç piyasaya hem ihracata gönderiyorlar” dedi.
 TÜRKİYE’DE SOYULMUŞ SOĞAN İLK AŞAMASINDA
Timur Özgönül, Türkiye’de soyulmuş soğan  kullanımı Türk mutfağında çok yeni. Bizim mutfaklarımızda annelerimiz ve eşlerimiz, soğan soymaya alışmış. Kadınlarımız illa ki kendi eliyle alacak, soyacak, göz pınarlarından bir iki gözyaşı dökecek ondan sonradır ki soğanı doğrayıp tencerede kavurup yemeğini pişirecek. Avrupa mutfağında ise  hazır yemek kültürü ve fastfoodlar  alışkanlık olmuş.
SOYULMUŞ SOĞANA ALIŞMAK: ARZ TALEP MESELESİ
Bu piyasada soyulmuş soğana alışma arz talep meselesi. Avrupalı kadınlar, buzdolabından  hazır donmuş soğanı buzdolabından çıkarıp ne kadar ihtiyacı varsa  bir iki kaşıkla yemeğini pişirir.
POLATLI’YA SOĞAN SOYMA VE DOĞRAMA FABRİKASI ÇOK YAKIŞACAK
Timur Özgönül, bizim hedeflerimiz  arasında  OSB’de fabrikasyona çevirmek yatıyor. Türkiye genelinde dondurulmuş gıda fabrikalarına gönderiyoruz ama  bizim hedefimiz önümüzdeki iki veya üç  yıl içinde Polatlı Organize Sanayi içerisinde dondurulmuş ürün üreten tesislerimizi kurmak. Amacımızı gerçekleştirdiğimizde hem Polatlı için hem Türkiye için çok önemli bir yatırım olacağını düşünüyorum özellikle ilçemiz için. Şimdi üretim kapasitemiz talebe bağlı. Fabrikamızı kurduğumuzda hem Polatlı için de hem de yurt içi ve yurt dışında talebe göre kapasitemizi artırabiliriz.





Nazlıaka: Başbakan, bilemeyip ‘Sakarya’ iline kutlama telgrafı çekmiş

Nazlıaka: Ankara’ya yönetmeye talibim

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka 13 Eylül Sakarya Zaferi’nin 92. Yıl dönümü kutlaması etkinlikleri çerçevesinde Duatepe’de yapılan törenlere katıldı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’ya CHP Polatlı İlçe Başkanı Ömer Lütfü Türker’in eşlik ederken gazetemize ilçemiz ve Polatlı’nın Zafer kutlamaları, yanında Ankara belediye başkanlığına CHP’den aday olması hususunda açıklama aldık. Polatlı’yı mücadele ve bağımsızlık tohumlarının atıldığı yer ve aynı zamanda Sakarya Savaşı’nın ülkenin makus talihini değiştirdiğini ifade eden vekil Aylin Nazlıaka duygu ve düşüncelerinin yanında ne yazık ki, sayın Başbakan geçmişte bunu bilemeyip, Sakarya’ya telgraf çekip kutlamış birisi, iddiasında bulundu.

POLATLI ZAFERİN SİMGESİ

Sakarya Savaşı’nın kazanıldığı zaferin simgesi Polatlı’da olmaktan onur duyduğunu ifade eden Vekil Nazlıaka, Polatlı’da tarihi açıdan çok önemli. Burası mücadelelerin toprağı olarak hafızalara kazınmış. Ülkenin bağımsızlık tohumları Polatlı’da atılmış. Bu yüzden Polatlı’nın zafer ve bağımsızlık, kurtuluş gününde ziyaret etmekten çok memnunum, sözlerine yer verdi.

BAŞBAKAN POLATLI’YA DEĞİL SAKARYA’YA KUTLMA TELGRAFI ÇEKMİŞ

Nazlıaka, Polatlı Şanlı bir tarihe sahip. Ne yazık ki sayın Başbakan geçmişte bunu bilemeyip, Sakarya’ya telgraf çekip kutlamış birisi. Sakarya Savaşı’nın Sakarya’da gerçekleştiğini olan bir Başbakanımız var. Bizler Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)olarak Polatlı’nın kurtuluş mücadelemizde çok önem kaydettiğini çok iyi biliyoruz. Onun için bugün burada olmaktan çok onur duyuyorum. Polatlı’da ve Ankara belediye başkanlığı için çok önemli projelerimiz var. Partimiz Ankara’yı aldığında Polatlı için güzel projeler hayata geçecek” dedi.

KADINLARIN, GENÇLERİN, EMEKÇİLERİN ANKARA’YI SEVENLERİN OYUNA TALİBİM

Cumhuriyet Halk Partisi Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, CHP Ankara Büyükşehir belediye başkanlığına aday olduğunu ve artık bu şehre kadın eli değmesi gerektiğini savunarak şu sözlere yer verdi: “ Ankara benim doğduğum büyüdüğüm, yaşadığım, eğitim aldığım hayatımı kurduğum şehir. Aynı zamanda Ankara tarihimizde çok önemli bir yere sahip. Ankara’nın hak edildiği gibi yönetilmesini istiyorum. Ankaralılarla kavga eden değil, Ankaralılarla birlikte şehrime yeten bir belediye başkanı olmak istiyorum. Sivil toplumla birlikte,meslek odalarıyla, üniversiteleriyle, halkıyla hep birlikte şehri yönetmeye talibim.”

ANKARALILARLA KAVGA EDEN BAŞKANI VAR

Vekil Nazlıaka, Ankara’ya bir kadın eli değdiği takdirde sevgi dilinin kullanıldığı bir şehir ortamı olacaktır. Şu anda Ankara’nın Ankaralılarla kavga eder bir belediye başkanı var. Ben Ankara’yı bir an önce hak ettiği gibi sorunlarına çözmeye odaklanan ve Ankara’nın kent alanlarını rant alanı olarak görmeyen zihniyetle yöneten bir belediye başkanı olması gerektiğine inanıyorum. Bugüne kadar meclisten yapmış olduğum yasama faaliyetlerini icraatla birleştirerek Ankaralıların hizmetine sunmak istiyorum, dedi.

ANKARA’NIN KENT ALANLARINI RANT OLANI GÖRMEYEN BAŞKAN OLACAĞIM!

Ankara’nın barışcıl bir başkanla yola devam etmesine dikkat çeken Nazlıaka, kadınların, gençlerin, emekçilerin, Ankara’yı sevenlerin ve Ankara’nın kalkınmasını isteyen herkesin oyuna talibim” diyerek bundan böyle şehirlere kadın eli değmesinin önemine vurgu yaptı. 

AYLİN NAZLI AK KİMDİR?

Aylin Nazlıaka, 3 Aralık 1968'de Ankara'da doğdu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümünü bitirdi.Çalışma hayatına Koç Holding'de başladı. 24 yaşındayken Türkiye'nin ilk "İnsan Kaynakları Danışmanlığı" şirketlerinden birisini kurdu. İnsan kaynakları, eğitim ve yönetim danışmanlığı şirketlerinin yanı sıra, Peryön, Özel İstihdam Büroları Derneği ve Endeavor gibi sivil toplum örgütlerinde kurucu üye, yönetim kurulu üyesi, danışma kurulu üyesi gibi etkin roller üstlendi. Canlı olarak yayınlanan "İş ve Kariyer Dünyası" adlı haftalık programı hazırlayıp sundu. Bilkent Üniversitesinde insan kaynakları dersi verdi. Birçok ulusal ve uluslararası kongreye konuşmacı olarak katıldı. 2001'de "Yılın İş Kadını", 2002'de "ODTÜ Takdir Ödülü", 2008'de "Yılın Genç İş Kadını", 2012'de "Yılın Milletvekili", "Yaşama Dokunan İnsan" ve "Kadın Platformu", 2013'de "Yılın Politikacısı" ödüllerini almıştır. 24. Dönemde Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Üyeliği görevini üstlendi. Çok iyi düzeyde İngilizce bilen Nazlıaka, evli ve 2 çocuk annesidir.