DÖRDÜNCÜ
BÖLÜM
BİR
ZAMANLAR KÖYLERDE
“KIRK YIL
ÖNCE ÇOCUKLUĞU KÖYDE KALANLAR”
11
Ağustos Cuma…2000
Biz
çocukluğumuzda neler neler yaşadık?...
Üzümü
koruktan yedik
Bademi
çiçekten gördük
Karpuzun
çekirdeğini toprağa ellerimizle gömdük
Kızgın
güneşte kavrula kavrula bostan
çapaladık,
Zerdali
çaldık, ceviz ağacından düştük.
Söğütle,
kavakla yarış ettik çocukça.
Yukarı
çeşmenin oluklarına yün çakıldaklarını ıslardık
Sonra
taşlarla döve döve kışları ıslanıncaya kadar yıkardık.
Yüzümüz
gözümüz çirklendi derdik köy şivesiyle
O kirli
halimize öcül öcül gülerdik.
Şimdi hatırlıyorum da koyunları dikenlerin üzerine özellikle sürerdik
Dikenlere
takılan yünlerle
Bilir
misiniz bilmem köylere çerçiciler gelirdi
Onlardan
kırık leblebi, iğde, keçiboynuzu alır
Kıtır
kıtır dişlerimizle ısırırken
Mutluluktan
uçarken gözlerimizin ta içi gülerdi.
Çocukluk
işte…
Ve
çabuttan bebelerimiz kucağımızda
Annelerimiz
rol model
Naylon
terlikler ayağımızda
Umurumuzda
bile değildi dünya.
Tozlu
topraklı sokaklarda kaygısızca koşar oynardık çelik çomak
İp
atlardık, seksek çizerdik,
Saklambaç,
körebe derken yakantop ve dalyaaaaaa!
Uçurtmalar
uçardı yüreğimizle.
Bayramlarda
el öperdik
Fıstıl
şeker torba torba.
Sonra ver
elini dorukta arkadaşlarla çal çal oyna.
Her bahar
hıdrellezde boyalı yumurtalar haydin kırlara…
Hoplaya
zıplaya tavşanlardan daha hızlı sıçrardık dallara.
Çizgi
filmleri biz kendimiz çizerdik.
Dağ
bizim, bayır bizim, ebem kuşağı bizdik
Gökler de
uçan kuş çocukluk bir avuç özgürlük
Hey gidi
günler hey! Her şeye gülümserdik.
Dert yok,
tasa yok!
Gülü
solmamış gelinlerin mor ipek şalvarı
gibi
Bir yanar
bir sönerdik.
Bizden
biraz büyük adaşlarımız kına gecelerinde
Yaren
olup oynardı çiftetelli, orta oyunu,
Teyzemin
ak çarından siyah bukle saçları
Al
çekisinden altınlar sarkardı sarı sarı
Çağırırdı
hepimizi, kız akşam oldu gelin gayrı!
Kadınlarımız,
ebelerimiz, bebelerimiz
Kirmanlarla
eğrilirdi iplerimiz
Gaz
lambasında ışırdı gözlerimiz
Gül
dalına asılırdı yün çorabımız.
Kanaviçeler,
patiskalar çiçek çiçek
Çeyizler
serilir tek tek mavi göğe karşı bayrak misali…
Saçlarımız
yeşil sabun tenimiz mis gibi hacışakir kokardı.
Köyde
eskiden şampuanları, parfümleri bilmezdik
ki.
Çocukluğumuzda…
Bisiklet sürmedik, eşek üstünde gezdik.
O günler
altın ve 60’lar festival gibi bize göre…
Şimdi kırmızı bisiklet çok moda ve
Kızlar
aşk filmine hasta
Dnliyorlar
Orhan ve Müslüm baba ve Ferdi Tayfur’a hasta.
Afacan
oğlanlar bilgisayarda savaşıyor uzaylılarla.
Tabancalar
çifte çifte vuruluyor insanlar filmlerde
Vizyona
giren her filmde kare kare.
Ortalık
kan revan! Bir de soruyoruz,
Acaba biz insanlar neden olduk acımasız?
Çocukken
de şiddete karşıydım
Sapanları
hiç sevmezdim kuşları yaralıyor diyerek.
EVET, BİZ
ÇOCUKLUĞUMUZDA MASUMCA KAHRAMANLARDIK!
Her cumartesi
öğlen matinesinde sinemada
Cüneyt Arkın’la,
Malkoçoğlu’na , Kartal Tibet’le Tarkan’a özenerek
Kaleden kaleye kılıçlarla atlayarak
Kaç masa kaç sandalye ve dımışkılı divanları kırarak
Zaman geçti
gitti… Vay be, bile diyemedik.
Çünkü hemen
ardında evlere konuk geldi televizyon
Her mahallede bir evde çoluk çocuk sanki
kuyruk
İstiklal marşı okunana dek izledik, izledik.
ÇOCUKLUĞUMUZDA
BİZ NELER
NELER YAŞADIK…
Okursunuz
diyerek çok samimi hasretimizle içimizi döktük bu gün
Çöllerde
serap misali; düşlerdeki yıllar ve , sayfalara ve sizlere…
Ya ötesi
çocukluğumuzun?
Bir başka
şehrin köşesi
Öteki
şiirlerin hecesi bir gün …