12 Eylül 2013 Perşembe

BİR ZAMANLAR KÖYLERDE 
“KIRK YIL ÖNCE ÇOCUKLUĞU KÖYDE KALANLAR”
11 Ağustos Cuma…2000
Kapkara lastik çizmelerimizle yürürdük köy yollarında 
Çamurlara batardık dizimize kadar vıcık vıcık
Habersizdik acıdan kederden bir yağmur damlası kadar masum
Ve mutluyduk. Biz kız çocukları kendi aramızda
Minicik ellerimizle dikerdik rengarenk parçalardan bez bebeler
Gözleri boncuk boncuk bakardı bizim gibi halinden memnun çocukca
Ya pijamalarımız, fistanlarımız… Analarımız dikerdi geceleri ince ince 
Dikiş makineleri tek tük daha birkaç evde.
Gazocağı tısıl tısıl ve uçuk mavi bir alevle yanarken 
Üstünde kaynardı kalaylı bir bakır tencere.
Et mi ? Dert mi?...derler ya hani. 
Velhasıl genellikle içinde patatesli bulgu pilavı, karnımız aç diye sızlanırdık,
Biz dört gözümüzle! Annem gülerek başımızı okşardı 
O sıcacık sevgi dolu elleri ve tatlı diliyle;
“Azıcık beklen kınalı kuzularım” derdi.
HATIRLAR MISINIZ?...
Bir zamanlar köylerde çocuk olanlar şimdi şehirde, 
Kimi gecekondu da temizlikçi kimi fabrikada bekçi…
Ama biz gazocağının hikayesine dönelim.
Yıl 1950-60- Milangaz yeni yeni ağaların evinde
Gelinağalar böbürlenir ‘Tezekle ocak yakmıyoruz’ diye düğün evinde.
Rahmetlik Fadik hala, illa ki güveçte kuru fasulye
Kerme korunda Kuzinede kaynayacak tıkır tıkır, derdi.
Bakır zini üstünde serili yufka ve bir baş soğana bir yumruk 
Vur diye seslenirdi en küçük torunu süslü zilhaya.
Değmeyin artık çocukluğumun keyfine.
Mor koyun, ala inek, kuş sesleriyle cıvıldayan kırlarda;
Çayırları, çimenleri otlardı kekikleri koklayarak.
Sarı sarı samanlarla dolu ahırda
Sütlerini sağardı kara kolçaklı ebem alacakaranlıkta.
Çıngı çıngı dışı kırmızı bakır helkede ak köpük
Olur idi bir topak bulut beyazı gibi taptaze yoğurt
Kaşıklarımızda sanki mis zambağı açardı…
Iravak, zıvık, kaymak üçünün de adı bir ve tereyağı kuymak gibi
Kır yumurtayı sahana, çal tahta kaşığı tarhanaya
Evlerde açardı; güller de açardı..
İlk yazda işte böyle köylerde.
KIRK YIL ÖNCE HARMAN ZAMANI…
Köyde harman zamanı bundan kırk yıl öncesi
Köylü dayı dan sıcakta döne döne; 
Dövende döverdi başağı döne döne…
Çocuklar bir meraklı, bir meraklı. 
Yeleleri savrum savrum dor atlarla dövende başımız bir hoş
Bindiğimiz çakıltaşlı tahta dövenleri sürerken çıldırırdık bütün çocuklar
Yer gök peşimizde dayım önde biz arkada.. 
Ve güneşe doğru altın sarısı saçlarımız sapsamanla sarmaş dolaş
Eski harman yerleri çoktan tarihe karıştı…
Artık düşlere bile girmiyor!
Neşeyle şahlanan doru atlar, sessizce sahneden ayrıldılar
Dövenler anılarımızı süslüyor sadece..
Köyünden ayrıldı emmiler dayılar, 
gurbet oldu çocukluğumuz gibi bütün sevdiklerimiz
Ekin ekmek bir başkaydı bir zamanlar köylerde…
Nerede o eski harman yerleri, dövenlerin sürücüleri nerede?
Dağla döşeli tarlalarda sap toplardık,
Angıçların tepesinde zıp zıp zıplardık!
Tam o sıra dirgene takılırdı bir tembel yılan
Canhıraş bağırırdık ıssız bozkırda 
Sesimiz yankılanırdıvay anam vay!
Bir zamanlar köyler böyle idi.
Şimdi;
Mezar taşında yazan yazı misali okunuyor bazı bazı
“Köyler şehre göçtü
Şimdilerde kalmadı köylerin ne adı ne tadı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder